Home / Siyaset / Uyan Türkiye: Avrupa aynı Avrupa

Uyan Türkiye: Avrupa aynı Avrupa

Spread the love

Avrupa Birliği’nin kuruluşu 1951 yılında, altı ülkenin katılımıyla oluşturulan ‘Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na ve 1957 ‘Roma Anlaşması’na dayanır.

resized_cdfab-5945decdavrupabirligiturkiyekaynakyenisafak

Türkiye’nin bu macerası ise 1959 yılında yaptığı ortaklık başvurusuyla başlar. Başvuru 1963’de Ankara anlaşmasıyla kabul edilir. O zamanlar Birliğin adı Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur. (AET)

1980 darbesiyle ilişkiler dondurulur ve 1983 seçimleriyle birlikte ilişkiler yeniden başlar.

1987’de Türkiye tam üyelik başvurusunda bulunur. 7 Şubat 1992 yılında yürürlüğe sokulan “Maastricht Anlaşmasıyla” Avrupa Birliği adı kullanılmaya başlandı.

1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği Anlaşması imzalanır.

2004 yılında Türkiye ile 2005’de müzakerelerin başlanmasına karar verildi.

Mart 2016’da AB Komisyonu Türk Vatandaşlarına serbest seyahat için “vize muafiyet” önerisinde bulundu. 2013 yılında imzalanan “geri kabul anlaşması”çerçevesinde Türkiye AB’den gönderilen mültecileri geri kabul edecek, AB ise“şarta müteallik” olarak vize muafiyeti sağlayarak
vatandaşlarımızın AB ülkelerinde vizesiz seyahat etmesine imkan verecekti.

Geldiğimiz noktada Cumhuriyet Türkiye’sinin “Batılılaşma Serüveni” kısaca böyle…

1950’lerden beri kimler geldi ve kimler, kimler katıldı Avrupa Birliğine…

Ülkemizle beraber başvuranlar, sonrasında katılmak isteyenler ve hatta yeni kurulan Balkan devletleri bile Birliğe dahil oldu. Ama ülkemiz için bu maceranın “kabul” şeklinde finali hiç olmadı. Ve olmayacağı da hepimizin aşikarıdır.

Batı’nın oyunu aynı oyun, değişen bir şey yok, Avrupa aynı Avrupa…

1853 yılında Osmanlı Devleti Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere) ve Piyemonte-Sardinya ile beraber Kırım Savaşına katıldı ve 1856 yılında Paris anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Rusya savaşı kaybetmiş ve Osmanlı Devleti  anlaşmaya taraf devletlerce bir nevi garantörlüğe alınmış oluyordu.

Ama ne oldu?

Paris anlaşması sonrası Rusya Balkanlardaki milletleri Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtarak başkaldırmaya ve provake etmeye başladı. Bunun sonucunda Balkan toprakları birer birer elden gitti.

Avrupa devletleri ne yaptı?

Osmanlı Devletini satmakla kalmadı ve üstelik Balkanlardaki bu “milliyetçilik ve başkaldırı ateşini” körüklediler. Daha yirmi yıl geçmeden yaptıkları anlaşmaya ihanet etmeye başladılar.

Topraklarımızı karıştırmaya yönelik Tanzimat Fermanıyla başlayan kalleş ve alçakça müdaheleleri Islahat Fermanıyla da devam etti.

Sefirleri (elçi) sömürge nazırı gibi, Osmanlıdaki yönetici atamalarına bile müdahele etmeye başladı.

Abdulhamit’in azlinde aktif şekilde rol aldılar. Çünkü Cennet mekan Sultan onların gizli niyetlerini biliyor ve onlara meydanı  bırakmıyordu.

Birinci ve İkinci Meşrutiyet ilanlarında bile her türlü sinsi emellerine matuf yer almışlar, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi olarak Osmanlı’nın çöküşü için elinden geleni ardına koymamışlardır.

Şimdiki refleksleri aslında yeni  edindikleri bir tarz değildir. O dönemde de aynı  idiler  ve  bu yüzden  bugünkü mütecaviz ve iki yüzlülükleri oldukça tanıdık gelmektedir.

O gün de  her sorunun çaresinin “Batı”da olduğunu söyleyen “ilim ve bilim adamlarımız(!)” vardı, bugün de…

O gün de “Islahattan Yenileşmeye geçiş” ve tüm kurumlarımızla “Batılılaşmanın” kurtuluş olduğunu söyleyenler vardı, bugün de…

O gün de ruhunu Batı’ya satmış silik, karaktersiz ve benliğini kaybetmiş “aydın(!)”larımız vardı, bugün de….

Aslında bizim “Batılılaşma maceramız” 1950’lerde başlamadı. Taaa 200 yıl önce ve bu zaman zarfında da Batının kahpelik ve adiliğinden başka bir şey görmediğimiz bir serüvenle başladı.

O dönemde Balkanları  kışkırtarak,  devletin dinamiklerini sarsarak, provake ederek ülkemizi çökertmek isteyenler, bugün de Anadolu’da etnik, mezhebi ve cemaati temelli ihtilaflar ve çatıştırmacılıkla geliyorlar.

“Hegomonik Batı zihniyeti” aynı, değişen bir şey yok…

Ama ne acıdır ki; tüm bu aşağılanmalara, horlanmalara, hakaret gibi “sen bekle daha, henüz istediğimiz yetkinliğe ve olgunluğa erişmedin” gibi söylemlere karşı bizde değişen bir şey yok.

Hala yalvarıyoruz, yakarıyoruz “ne olur bizi aranıza alın” diye…

Artık uyanma zamanıdır, silkinme zamanıdır, AB’nin gerçek yüzünü ve niyetini görme zamanıdır.

Cumhurbaşkanı’nın söylemlerini dikkatle takip ederek dik durmak zamanıdır.

Görmedik mi 15 Temmuz’da başarısız Darbe Girişimi sonrası “Batı”nın kederini, üzüntüsünü ve “neden darbe başarılı olmadı” şeklinde tezahür eden,  görüntüsel “timsah gözyaşlarını”

15 Temmuz’da görmedik mi; “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını”, bizim çaremizin yine biz olduğunu ve kendi göbeğimizi yine kendimizin keseceğini…

Artık Avrupa için “tarih tekerrür” ediyor;  kendi skolastik, sefalet ve vahşi dönemine dönüyor. Batı ekonomik, siyasi ve demografik  olarak tükeniyor ve çok yakın gelecekte gıpta edilen, hayran olunan ve herkesin yaşamak istediği topraklar olmaktan çıkacak.

Avrupa Birliği çatırdıyor ve bunu görelim artık. Biz kendimize bakalım, bizim Avrupa’ya ihtiyacımız yok, onların bize ihtiyacı var.

Ukala, küstah ve müstemleke zihniyetli, mütekebbir ve yetersiz yöneticileri, parlamenterleri Türkiye ile görüşmeleri dondurma kararı alıyor.

Kendileri ülkemizi karıştırmak için her türlü alçaklığı irtikap ediyor, Terör Örgütlerine destek oluyor, Terör örgütü diye kabul ettikleri PKK’nın teröristlerini Avrupa Parlamentosu binasında misafir ediyor, sonra da bizden mültecilerle ilgili fedakarlık bekliyorlar.

Erdoğan “Kapıkule kapısı mültecilere açılır” dediğinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Avrupa’yı tehdit ediyor diyorlar…

Evet tehdit ediyoruz,

Doğru anlamışınız, tehdit sizin aşina olduğunuz ve genetik kodlarınızın mayası olan bir refleks, siz çok iyi bilirsiniz.

Ama açın gözlerinizi artık…

Türkiye eski teslimiyetçi ve parmak sallayacağınız bir ülke değil.

Tehdit mi diyorsunuz mültecilerle alakalı söylemlere,

Evet tehdit veya başka bir şey, adına ne derseniz deyin…

Artık “ok yaydan çıktı” ve “Pandoranın Kutusu” açıldı. Sürekli dilden düşürmediğin, “insan hakları, özgürlük, demokrasi” masken düştü, gerçek, sinsi ve vahşi yüzün ortaya çıktı.

Bunu da ne garip ki; siz kendiniz yaptınız…

Çoktan çok gider azdan az…

Hadi bakalım Avrupa…  El mi yaman bey mi yaman…

About Erkan YILMAZ

BU HABERİ OKUMAK İSTERMİSİNİZ?

Milletvekili Ahrazoğlu: Umarım ki İslam ülkeleri ve diğer ülkeler Dünyanın da beşte 1’den büyük olduğunu gösterirler.

Spread the loveMilletvekili Ahrazoğlu: Umarım ki İslam ülkeleri ve diğer ülkeler Dünyanın da beşte 1’den büyük …

Bir yanıt yazın