Rüşvet, batıl bir maksadı yerine getirmek için bazı şahıslara verilen bir maldır. Böyle batıl bir maksadın lehine olarak yapılması için ona buna para veren, bir maksadını haksız yere elde etmek istemiş olacağından elbette ilâhi azaba müstehak bulunmuş olur.
Rüşvet haramdır, en büyük günahlardandır. Bunu işleyenler Allahü Teâlâ tarafından lanetlenmişlerdir. Nitekim bir hadis-i şerifte:
“Bir hükmü haksız yere elde etmek için rüşvet verene de, rüşvet alana da Allâhü Teâlâ lânet etsin.” buyurulmuştur. Diğer bir hadîs-i şerifte: “Rüşvet veren de, rüşvet alan da ateş içinde (cehennemde)dir.” buyurulmuştur.
Fakat bir hakka kavuşmak veya bir zulümden korunmak için verilen rüşvetin günahı haksız yere alana aittir. Bunu vermeğe mecbur kalan hak sahibi için bir vebal değildir. Mesela: Zulme uğrayan kimse, bir miktar para vermeden kurtulamayacağına inansa bu beladan kurtulmak için vereceği paradan dolayı mesul olmaz. Bunda bir zaruret vardır. Bu parayı böyle haksız yere alan, mesul bulunur.
İnsan bazen ihtiyaç içinde bulunabilir. Fakat buna tahammül etmelidir. İhtiyaçtan kurtulmak için meşru çareler araştırmalıdır. Sabır ve sebatı elden bırakmamalıdır. Haram olan (dinen yasaklanan) bir şeyi terk etmek, bir sabır eseridir. Bunun neticesi ise selâmettir.
Meselâ: Bir işin görülmesi için kendisine mühim bir rüşvet teklif olunur. Fakat rüşvetin haram olduğunu, kötülüğünü düşünerek bunu kabul etmez, nefsine galip olur. İşte bu bir sabırdır. Pek güzel bir fazilettir.. (Hukuku İslâmiye)