Hırs hastalığı fazilet ve iyilikleri kökünden kazır, sahibini ibadetlerden alıkoyar. Şüphelilere ve haramlara düşmeye sebep olur. Hâlbuki kendini helâk edercesine çalışan haris, ona takdir edilen kısmeti üzerine Allahü Teâlâ’nın gadabından ve nefsinin zelil olmasından başka bir şey daha ilave edemez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular:
“Çok çalışan haris kimse ile kanaatkâr olan zahit; her ikisi de eksik ve noksansız olarak rızıklarını alırlar.”
“İnsanoğlu ihtiyarladığı halde kendisinde iki haslet (huy) genç kalır; hırs ve uzun emel.”
İsa Aleyhisselam’a:
“İhtiyarların dünya hırsı gençlerinkinden daha fazla olduğunu görüyoruz. Bunun hikmeti nedir?” diye sorulmuş.
Buyurmuş ki: “Çünkü onlar dünya lezzetlerini gençlerden daha fazla tattılar (bu sebeple dünyaya gençlerden daha haristirler).”
Kazaya rıza göstermek ve nasibine kanaat etmek en büyük saadet ve muvaffakiyetlerdendir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Rızık arayışınızda mutedil olup telaş etmeyiniz. Çünkü size rızık olarak verilen şeyler sizin onları aradığınızdan daha çok sizi arar. Hâlbuki mahrum olduğunuz (sizin nasibiniz olmayan) şeyleri hırsla elde edemezsiniz.” buyurdular.
Hırsın nihayeti yoktur ki maksadına ulaşınca haris hırsına son versin. Çünkü umduğuna nail olursa daha fazla hırslanmasına, emelinin artmasına sebep olur. Maksadına ulaşamazsa çektiği zahmetlerin boşa gittiğini, sabrının boşa olduğunu düşünür, emeli ve hırsı daha da artar.
Haris kimse acziyetin ve zilletin esiridir. Acziyet ondan asla ayrılmaz.