İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) Hazretleri buyurdular:
Kıymetli evladım. İnsanın vücudunda bir hastalık veya bir azasında ağrı olsa bunlardan kurtulmak için elinden gelen gayreti gösterir. Hâlbuki aynı kimse, kendisini ebedî ölüme götürecek ve sonsuz azaba duçar edecek olan kalp hastalığına yakalanmıştır ki bu Allâhü Teâlâ’dan başkasına bağlanmaktır. Fakat asla bu hastalıktan kurtulmak için herhangi bir çare düşünmemekte ve gayret göstermemektedir. Bunun bir hastalık olduğunu bilmeyen kimse akılsızdır. Bunun hastalık olduğunu bildiği halde ehemmiyet vermeyen, çare aramayan kimse ise ahmaktır.
Bunun bir hastalık olduğunu anlayabilmek için akl-ı meâd sahibi olmak lazımdır. (Akl-ı Mead: Maişet düşüncesinden kurtulup kendisine verilen nur vasıtasıyla sadece ahireti düşünen akıldır.) Zira akl-ı maaş sahipleri yalnız işlerin dış yüzünü anlar, işlerin iç yüzünü düşünüp anlayamaz. Nasıl ki akl-ı maaş sahipleri manevî hastalıklara aldırmazsa akl-ı mead sahipleri de ahiret mükâfatı ümit ettiği için zahiri hastalıkları hastalık olarak görmez. Akl-ı maaş sahibi dar görüşlüdür. Akl-ı mead sahipleri ise keskin ve uzak görüşlüdür.
Akl-ı mead peygamberlerin ve evliyanın nasibidir. Akl-ı maaşa zenginler ve dünya erbabı rağbet eder. İkisinin arasında çok fark vardır. Ölümü çok hatırlamak, ahiret hallerini düşünmek, daha çok ahireti düşünüp onun için gayret eden toplulukla beraber olmak akl-ı mead sahibi olmaya sebeptir. Beyit:
Varılacak hazineyi gösteriyorum sana.
Ben varamadım, umulur ki sen varırsın ona.
Vücuttaki hastalıkların, dini hükümleri ve ibadetleri yapmakta zorluk ve yorgunluğa sebep olduğu gibi manevi hastalıkların da aynı zorluk ve yorgunluğa sebep olduğunu iyi bilmek lazımdır…
Böyle olunca bu hastalıktan kurtulmayı düşünmek ve tabib-i hazıklara (manevi hastalıkların doktoru Mürşid-i Kamil’lere) müracaat etmek (sığınmak) lazımdır. (Mektubat-ı İmam-ı Rabbani, c. 1/m.219)