Köşe Yazısı Haberleri | Hatay Haber, Hatay Haberleri https://www.hatayinnabzi.com Hatayın Nabzı Wed, 26 Aug 2020 06:59:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 Aşure günü https://www.hatayinnabzi.com/asure-gunu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=asure-gunu https://www.hatayinnabzi.com/asure-gunu/#respond Wed, 26 Aug 2020 06:59:50 +0000 https://www.hatayinnabzi.com/?p=5790 Hicri yıla göre, Muharrem ayının onuncu günü. Miladi yıla göre ise, 29 Ağustos 2020 Cumartesi Aşure Günüdür. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: “Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan Muharrem ayında tutulan aşure orucudur…” (Müslim, “Sıyâm”, 202) “Aşure günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım.” (Tirmizî, “Savm”, 48) Hazreti …

The post Aşure günü first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Hicri yıla göre, Muharrem ayının onuncu günü. Miladi yıla göre ise, 29 Ağustos 2020 Cumartesi Aşure Günüdür.

Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan Muharrem ayında tutulan aşure orucudur…” (Müslim, “Sıyâm”, 202)

“Aşure günü orucunun, bir önceki yılın günahlarına keffaret olmasını Allah’tan umarım.” (Tirmizî, “Savm”, 48)

Hazreti Aişe (r.ah) İslâm öncesinde, Mekke halkının oruç tutmakta olduğu aşure gününde peygamberimizin de oruç tuttuğunu bildirmekte… Allah Rasulü Medine’ye hicret ettikten sonra da bu orucu tutmuş ve müminlere de onuncu günü ile birlikte, bir gün öncesi veya sonrası ile oruçlu olmalarını tavsiye etmiş… (Ahmed b. Hanbel, VI, 244)

Aşurenin içinde yer aldığı Muharrem ayı da, aynı zamanda Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin’in ve çoğu Ehl-i Beyt mensubu 70’den fazla insanın siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela’da şehit edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında büyük bir acının tarihidir. Kerbela’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşları, bu hadisedeki asil duruşu ve haksızlıkla karşısındaki onurlu mücadelesi ile bütün müminlerin gönüllerinde taht kurmuş, ona ve yakınlarına bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmiştir. Başta Hz. Hüseyin ve Kerbelâ’da şehit olan Ehl-i Beyt olmak üzere, mukaddesatımız uğruna can veren bütün şehitlerimize selam olsun. Makamları âlî, mekânları cennet olsun.

Aşure paylaşmanın, dayanışmanın, birlikteliğin ve sevginin ifadesi, bolluk ve bereketin simgesidir. Aşurenin bu mecazi anlamı toplumumuz için bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Milletimiz, asırlardır sürdürdüğü gelenekle bugün de; “farklılıkların ahenk içindeki ortak tada katkı sağlamaları”, “birlik” gibi kültürümüzün özünde hep var olan güzellikleri devam ettirme bilinci ile birbirinden farklı tatları aynı kazanda kaynatıp, aşure aşı yapmaya, birlikte yaşamanın sembolünü tadarken muhabbeti paylaşmaya devam etmektedir.

Kalın sağlıcakla…

The post Aşure günü first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/asure-gunu/feed/ 0
DÖVİZDEKİ HAREKETLİLİĞİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNE ETKİLERİ https://www.hatayinnabzi.com/dovizdeki-hareketliligin-gelir-dagilimi-uzerine-etkileri/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dovizdeki-hareketliligin-gelir-dagilimi-uzerine-etkileri https://www.hatayinnabzi.com/dovizdeki-hareketliligin-gelir-dagilimi-uzerine-etkileri/#respond Tue, 12 Dec 2017 08:18:32 +0000 http://www.hataytr.com/?p=4693 Yazımda dövizde meydana gelen hareketliliğin gelir dağılımı üzerinde ne gibi etkileri olduğunu anlatmaya çalışacağım. İnsanlar hayatlarını sürdürebilmek için üretmek zorundadırlar. Toplumların üretimleri sonucu elde ettikleri gelirler o toplumdaki üretim sürecine katılanlar arasında adil dağılımı gerçekleşiyorsa ya da zengin ile fakir arasında gelir farkı az ise doğal olarak orada yaşayanların daha mutlu ve birbirleri ile olan …

The post DÖVİZDEKİ HAREKETLİLİĞİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNE ETKİLERİ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Yazımda dövizde meydana gelen hareketliliğin gelir dağılımı üzerinde ne gibi etkileri olduğunu anlatmaya çalışacağım.

İnsanlar hayatlarını sürdürebilmek için üretmek zorundadırlar. Toplumların üretimleri sonucu elde ettikleri gelirler o toplumdaki üretim sürecine katılanlar arasında adil dağılımı gerçekleşiyorsa ya da zengin ile fakir arasında gelir farkı az ise doğal olarak orada yaşayanların daha mutlu ve birbirleri ile olan ilişkileri daha barışık olduğu söylenebilir. Genel olarak bu tip toplumlar incelendiğinde eğitim, sağlık ve sosyal açıdan da gelişmiş oldukları görülmektedir. Tersi durumda ise bir ekmeğe muhtaç insanlar, yoksulluktan dolayı eğitimini yarıda bırakan çocuk işçiler ve yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan nesiller yetişmektedir. İnsanlar arasında olması gereken sevgi, saygı ve hoşgörünün yerini kin, nefret ve bencillik almaktadır. Ülkemizde de son yıllarda yapılan araştırmalar sonucunda gelir dağılımı konusu en çok tartışılan konular arasındadır. Gelir dağılımının üretim faktörleri arasında nasıl dağıtıldığı kadar elde edilen gelirin reel getirisini etkileyen gelişmelerde bir o kadar önemlidir. Gelir dağılımını ve geliri etkileyen bu söz konusu etmenlerden en önemlilerinden biri de dövizdeki hareketliliktir. Burada hem anlatım kolaylığı olması için hem de dünya ekonomisinin her alanında genel itibari ile Amerikan Doları (USD) kullanıldığı için analizi Amerikan Doları üzerinden yapacağım.

2016 yılının son çeyreğinden bugüne kadar Amerikan Dolarının Türk Lirası karşısındaki fiyat hareketlerine bakacak olursak;  30 Eylül 2016’da 1 USD 3 TL iken 30 Aralık’ta 3,50, 30 Ocak 2017’de 3,88, 27 Haziran’da 3,50 ve son olarak 8 Aralık’ta 3,86 TL olmuştur. Peki yaklaşık son bir yıldaki bu dalgalanma ne anlama gelmektedir. Başka bir deyişle Amerikan Dolarının Türk Lirası karşısındaki bu hareketliliği sadece parasal değişkenleri mi etkilemektedir?

Amerikan Dolarının Türk Lirası karşısında değer kazanması ihraç malları açısından olumlu sonuç doğursa da genel olarak ekonomide yıpratıcı etki yaratmaktadır. Bunun nedeni ise reel üretimin kullandığı hammadde ile ara malının büyük kısmının ithal edilmesi ve beklentiler üzerinde yarattığı olumsuz etkidir. Bunun yanında Amerikan Dolarındaki beklenmedik dalgalanmalar gelir gurupları arasında da olumsuz etkiye neden olmaktadır. Amerikan Dolarının herhangi bir nedenden dolayı artmasının bazı gelir guruplarının gelirini arttırıcı etki yaparken bazı gurupların gelirlerinde ciddi azalmalara neden olmaktadır. Örneğin Türk Lirası karşısında Amerikan Dolarının %10 artması ürettiği malı ihraç eden bir firma için kazançlı olurken, hammaddesini ithal eden başka bir firma için maliyet artışı demektir. Amerikan Dolarındaki artış maliyetlerin artmasına, firmaların maliyet artışını fiyata yansıtmaları durumunda enflasyon oranlarının artmasına, eğer fiyata yansıtamazlar ise üretimi kısmalarına, bu durum da işsizliğin artması anlamına gelmektedir. Ayrıca firmaların genel itibari ile maliyeti minimum seviyesinde tutmak istemesi böyle durumda işgücü ücretlerini mümkün olduğunca en düşük seviyede tutmaları anlamına gelecektir. Firmalar böyle durumlarda genel olarak mevcut çalışanın ücretini en iyi ihtimalle sabit tutmayı, yeni işgücü alımlarında ise daha düşük ücretle işe almayı tercih etmektedirler. Bu durumda doğal olarak ücretliler aleyhine gelir dağılımının yeniden yapılması demektir. Öte yandan elde ettiği geliri tüketen kişi için ise reel gelirinin azalması anlamına gelmektedir. Amerikan Dolarının Türk Lirası karşısında değer kaybetmesine bakacak olursak; bu seferde ürettiği malı ihraç eden firmaların kâr marjını düşürecek, kâr marjının düşmesi ise ilk olarak kârı etkileyecek sonrasında sırayla rant ve ücretin düşmesi yönünde baskı yapacaktır. İthal malların fiyatları TL cinsinden ucuzlaması ile ithal mallarına dayalı üretim yapan firmaların maliyetlerine olumlu etki yapacak olsa da, ülke dışındaki malların da fiyatları TL cinsinden ucuzlayacağından firmaların rekabet gücünü zayıflayacaktır. Bu bağlamda gelir dağılımı ve mevcut gelire etkisine baktığımızda reel gelire kısa süreli olumlu etki yapsa da parasal gelirdeki düşüş bu iyimser havayı alıp götürecektir. Bu durumda yine diğer durumda olduğu gibi gelir dağılımındaki adaletsizliği arttıracaktır. Çünkü Amerikan Dolarının Türk Lirası karşısında beklenmedik bir değer kaybı elinde dolar bulunduranlardan Türk Lirası bulunduranlara doğru gelir transferi anlamına gelecektir. Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda dövizin yerel para birimi karşısındaki beklenmedik hareketliliği; gelirin üretim faktörleri arasındaki dağılımını, mevcut gelirin reel getirisini, geleceğe yönelik beklentileri ve ülkeye yapılacak olan doğrudan yabancı yatırımları olumsuz etkilemektedir.

The post DÖVİZDEKİ HAREKETLİLİĞİN GELİR DAĞILIMI ÜZERİNE ETKİLERİ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/dovizdeki-hareketliligin-gelir-dagilimi-uzerine-etkileri/feed/ 0
İLİM RÜTBESİ EN YÜCE RÜTBEDİR https://www.hatayinnabzi.com/ilim-rutbesi-en-yuce-rutbedir/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=ilim-rutbesi-en-yuce-rutbedir https://www.hatayinnabzi.com/ilim-rutbesi-en-yuce-rutbedir/#respond Sun, 15 Jan 2017 12:39:13 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3418 Allame Teftazani merhum bir gün talebeleriyle bir su kenarında çadır kurmuş, onlara ders okutuyordu. Devrin padişahı, acil bir iş için has adamlarından birini atla bir yere ulak (postacı) olarak gönderdi. İşin ehemmiyetinden dolayı ona: “Yolda atın yorulduğu zaman, kimin atını bulursan, emrimi söyle, atını al, yola devam et!” diye emretti. Ulak yola çıktı. Allâme Teftazani’nin …

The post İLİM RÜTBESİ EN YÜCE RÜTBEDİR first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Allame Teftazani merhum bir gün talebeleriyle bir su kenarında çadır kurmuş, onlara ders okutuyordu. Devrin padişahı, acil bir iş için has adamlarından birini atla bir yere ulak (postacı) olarak gönderdi. İşin ehemmiyetinden dolayı ona: “Yolda atın yorulduğu zaman, kimin atını bulursan, emrimi söyle, atını al, yola devam et!” diye emretti.

Ulak yola çıktı. Allâme Teftazani’nin talebeleriyle oturdukları yere yaklaştığında atı yorgunluktan çatladı. Heybesini omuzuna atıp yürümeye başladı.

Yüzü gözü toz içinde olduğu halde Allâme’nin konduğu su kenarına erişti. Geniş bir çadır kurulmuş, yanında da kuvvetli bir atın bağlanmış durduğunu gördü. Ulak atı almak için davranınca Allâme’nin talebeleri ona nazikçe: “Hocamıza hürmet eyle, Sultan’ın hatırını saydığı kimsedir. Birazcık burada sabreyle, elbette gelen geçen eksik olmaz, onlardan al” dediler.

Adam tez canlı olduğundan hemen almak istedi, onlar güzellikle söyledikçe o aksilik etti. Nihayet talebelerden bir kısmıyla dövüşmeye başlayınca diğer talebeler de geldi ve onu öyle dövdüler ki vücudu darp izlerinden morardı, mürekkep dökülmüş kâğıda döndü.

Ulak yoldan döndü, Sultan’ın yakın adamlarından olduğu için doğrudan huzura varıp feryat etti, gömleğini yırttı, darp izlerini gösterdi ve olanları anlattı.

Sultan tahtından inip onun yüzünü gözünü öptü ve:

“Gel bu şikâyetini bana bağışla. Ondan bunun intikamını almaya benim gücüm yetmez. O benden ulu padişahtır.

Benim hükmüm ancak ülkem içinde geçer. Amma onun tasnif ettiği kitaplar yedi iklimde okunur. Devletimin bekası da onlara riayetim ve hürmetim sebebiyledir. Benim rızamı istersen git, öfke ile üzerlerine vardığından dolayı ondan özür dile” dedi ve rütbesinden birkaç mertebe yüksek makam vererek onu razı eyledi, ayrıca bolca ihsanda bulundu.

(Hadikatüs-Selatin, Celalzade Salih Çelebi)

The post İLİM RÜTBESİ EN YÜCE RÜTBEDİR first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/ilim-rutbesi-en-yuce-rutbedir/feed/ 0
Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:12:34 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3294 Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır. Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için …

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır.

1ok_istiklal-street-in-istanbul

Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir.

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için elbette gereklidir.

Neslin devamı anlamına gelen yeni kuşakların gelmesi ve genç nüfus azalmasına maruz kalmamak, geleceğe daha ümitle bakmanın  en büyük teminatıdır.

Devlet bireylerle varlığını daim ve kaim kılar. Nüfusun büyüklüğü, bir açıdan dosta-düşmana devletin izzet ve azametinin  gösterilmesi  olarak da algılanabilir. Bu açıdan sağlıklı nüfus artışı, devletin büyümesi ve her alandaki gelişiminin nüvesidir diyebiliriz.

Ama kalite-kantite olgusu asla göz ardı edilemez ve edilmemelidir. Nüfus artışı sonucu doğan yeni bireyler, iyi yetiştirildiği takdirde devletin en önemli, etkili ve vazgeçilmez vurucu gücü, gelişim ve büyüme unsurudur. Bunu da ancak, “Aklen, manen, ruhen iyi yetişmiş, milli ve yerli” yeni jenerasyon oluşumunun sürekliliği ile sağlayabiliriz.

Tam tersi durumun getireceği sorun ve sıkıntıları ise gözden kaçırmamalıyız. Ki maalesef son yıllarda bu ve benzeri sorunların esas noktasını teşkil eden problematikle karşı karşıyayız.

Ülkemizde nüfus artışını nitelik ve oransal olarak  irdelediğimizde, maalesef kalite bazlı, bazı bölgesel dengesizlikleri ve ileride sorun teşkil edebilecek  artış yoğunluğu  görmekteyiz. Amiyane deyişle, “hesapsız kitapsız, saldım çayıra Mevlam kayıra” gibi bir zihniyetle hiçbir eğitsel, sosyal, manevi  ve ailevi hassasiyetlere dikkat edilmeden, “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz”cehaletiyle ortaya çıkan  ve sadece “kemmiyet”ten (sayısal çokluk)  ibaret bir çoğalmayla karşı karşıyayız.

Örnek verecek olursak; karı-koca 25-30 yaşındalar. Kadın nerdeyse 15 yaşında evlenmiş ve sonraki on yılda 5-6 çocuk doğurmuş. Çocuklar boy boy ve maalesef sefalet içindeler. Eğitim boyutu yok, aile eğitimi hiç yok, ailenin ekonomik gücü nerdeyse sıfır.

Şimdi hepimiz düşünelim; böylesi bir ortamda  yetişip, ülke gelişiminin temel dinamiği olacak yeni nesil nasıl ortaya çıkacak? (istisnai nitelikte olan durumları ayırıyorum)

Böylesi bir zihniyet ve yaklaşım içinde ortaya çıkan demografik artış, iç göçleri ve bunun sonucunda huzursuzluk, güvenlik sorunları, adi suçları, adli vakaları artıran bir faktör oluşturmaktadır. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden diğer bölgelere olan göçler  ve göç edilen bu şehirlerimizde ortaya çıkan çeşitli sorunlar incelendiğinde  bahsettiğimiz sıkıntılar net bir şekilde görülecektir.

Bunun yanında, nüfus artışına dair Mültecilerle ilgili duruma da dikkat çekmek istiyorum. Mülteciler ve özellikle de mülteci çocukların eğitimi konusu hala süren bir sıkıntı olarak karşımızdadır. Bir milyona yakın çocuk mültecinin yarısı için eğitim sorunu yaşanmaktadır.

Bir örnek vermek istiyorum;

2011-2012 veya 2013 yıllarından   bir, iki veya üç çocuğu ile ülkemize gelmiş bir mülteci ailesi düşünün. Burada kamplarda veya kısıtlı imkanlarıyla şehirlerimizde, çok zor koşullarda, kıt kanaat bir hayat sürüyor. (Allah milletimizin yardım duygusundan razı olsun). Hemen herkes elinden geldiğince, imkanı nispetinde yardım etmeye de çalışıyor. Ama görüyoruz ki; çocuklu mülteci ailesinin ülkemize geldikten sonra da yeni çocukları oluyor.

Şimdi soruyorum;  “sen mevcut çocukların yetişmesi, büyümesi, eğitimi, hatta asgari  insani boyut olan yaşaması için çok zor şartlardayken, neden hala yeni çocuk yaparsın.”

Bu söylediklerimden dolayı radikal bir tavırla, doğum karşıtı bir yaklaşımda olduğum asla düşünülmesin. Öyle bir zihniyeti benimseyen ve düşünen birisi değilim. Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız muhtemel büyük tehlikeye parmak basmak ve dikkat çekmek için bunları yazıyor ve paylaşıyorum.

FETÖ, PKK,İŞİD gibi terör örgütlerinin eleman edinim yol ve yöntemlerini irdelediğimizde, imkanları kıt, ekonomik ve sosyal açıdan çocuğuna hiçbir şey veremeyen ailelerin bilinçsizce çok çocuk sahibi olmaları çok önemli bir faktördür. İmkansızlık içindeki ailele  çocuklarının “Terör Tuzağı ve Batağına”düşme riski hep daha yüksektir.

Doğudaki bazı yerleşim yerlerinde yaşadığımız Hendekli çatışmalarda kullanılanların, İŞİD’in Gaziantep katliamında kullandığı canlı bombanın çocuk yaşta olması, FETÖ’nün kamikaze şeklinde beyinlerini yıkanıp, 15 Temmuz’da ülkemizde katliam yapanların, ailevi ekonomik imkanları sınırlı ailelerin çocuklarından devşirilmesi bu konudaki tehlikenin büyüklüğünün en büyük işaretidir.

Bu bağlamda;  devletin yetkili, ilgili veya derin kurum ve birimleriyle bu konuya eğilmesi şart ve elzemdir.

Mültecilerle ilgili çocuğu olanların yeni çocuk yapmaması için önlem alınması kaçınılmazdır. Basit bir örnekle; trafik ışıklarında, orda, burda, şurda kucağında çocukla, yazın sıcakta kışın soğukta, rikkatlere ve vicdanlara azap çektiren görüntülerin önüne geçilmesi gereklidir.

Ülkemizin bazı bölgelerinde, sorumsuz ve bilinçsiz şekilde, hiçbir gelecek kaygı ve düşüncesi olmadan, -dilim varmıyor ama- sadece sayıdan ibaret nitelik arz eder şekilde bilinçsiz doğumlara bir önlem alınmalıdır.  Aksi takdirde ülkemizin her bölgesi, şehri, beldesi kısaca tüm yerleşim yerleri sadece karnını doyurmak için her yolu mübah sayabilecek kişiler nedeniyle kaotik bir duruma düşme riskiyle karşı karşıyadır.

FETÖ gibi, PKK gibi, İŞİD gibi örgütler eleman ihtiyacı karşılamakta hiç zorlanmayacaklardır. Çünkü bir çocuğun en zor kopacağı unsur ebeveynidir. Onlardan kopartılan çocuk ise en tehlikeli bireye dönüşür. Anne- baba irtibatı kopmuş birisi hiçbir otoriteyi tanımaz. Artık beyinleri şizofrenik kullanıcılara teslim edilmiş birer canlı bombaya veya kamikazeye dönüşmüş “robotik”aygıtlar gibi olurlar. Ekonomik ve Sosyal imkansızlık, bilinçsizlik, eğitimsizlik vb. gibi eksikliklere rağmen gelecek düşüncesi olmadan çocuk yapılması, Terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürülmesi demektir.

Tehlikenin ve sıkıntının bu yönünü görmek, gözlemek ve acilen önlem  almak şarttır. Aksi takdirde yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında hiç hükmünde kalabilir.

Sağlıklı, kaliteli, eğitim ve birikimi yüksek, milli ve yerli, etnik, mezhebi, coğrafi dengenin sürdürülebilir olduğu, devlet ve milletine sadakati önceleyen kişilikte bir nesil için doğum ve nüfus planlaması şarttır. Kastettiğimiz katiyyen doğumları ve nüfus artışını engelleme  değildir. Sadece insan kalitesinin artırılması ve ülkemizin tamamını kapsayan, adil ve eşit bir demografi ve nüfus artış düşüncesidir.

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/feed/ 0
Avrupa için yolun sonu mu? https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=avrupa-icin-yolun-sonu-mu https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/#respond Mon, 27 Jun 2016 21:15:41 +0000 http://www.hataytr.com/?p=2743 Avrupa Birliği yol ayrımında… İngiltere’de referandum sonrası ayrılma kararı çıkması 28 ülkeyi çok ciddi bir dönemece soktu. İngiltere zaten, kısmen birliğin içinde idi ama bu ayrılık sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Aslında AB kendi içinde besleyip büyüttüğü aşırılıkların kurbanı oluyor: Uç Akımlar, Aşırı Sağcılar, İslamafobiya’lar, Mülteci ve Göç aleyhtarlığı, Kibir, bencillik, Narsistik bir Egoizm… …

The post Avrupa için yolun sonu mu? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Avrupa Birliği yol ayrımında… İngiltere’de referandum sonrası ayrılma kararı çıkması 28 ülkeyi çok ciddi bir dönemece soktu. İngiltere zaten, kısmen birliğin içinde idi ama bu ayrılık sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Avrupa birliği ve İngiltere

Aslında AB kendi içinde besleyip büyüttüğü aşırılıkların kurbanı oluyor:

Uç Akımlar,
Aşırı Sağcılar,
İslamafobiya’lar,
Mülteci ve Göç aleyhtarlığı,
Kibir, bencillik, Narsistik bir Egoizm…

Tüm bu nedenlerle Avrupa, başka ülkelere  bilhassa da Türkiye’ye vazettiği“çağdaş ve medeni” değerleri kendi  bünyesinde uygulamamasının bedelini ödüyor. Çünkü kendisi -sözüm ona- “evrensel değerler, demokratik kalite, insan hakları ve ayrımcılığa karşı olmak vb. gibi” olgularla aleme nizam verirken, içindeki  uç ve uçuk refleksleri görmezden geldi. Ama bu bir kaderdir, ki; döner gelir ve sonunda seni  de vurur.

“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” sözü şimdilerde cuk diye oturmaktadır gediğine.

Türkiye ile ikili diplomatik görüşmelerde başka şeyler söyleyin, Türkiye’yi istiyoruz deyin, güzel ve olumlu laflar edin; ama sonra onulmaz bir oportünizm içinde medyaya, vitrine bambaşka şeyler dillendirin…

1963’ten beri bir AB hayaliyle yaşadık durduk. Kriterler koydular, onları yaptık. Bu defa yeni kriterler koydular. Ortalama bir insan ömrümüz gitti bu mücadele ve hayalle. Ama hiç bitmedi ölçütleri, kriterleri, ödevlerimiz…

Artık konjonktür değişti, düşünmesi gereken Avrupa Birliği. Çatlak başladı, ekonomik sıkıntılar baş gösteriyor ve İngiltere çekiliyor… On milyona yakın  mütecaviz mülteci AB kapısında… Şuana dek buna Türkiye’nin çabaları bir ölçüde teskin edici oldu. Ama nereye kadar, herkesin sabrının bir sınırı var…

Çok yakın zamanda akın akın mülteciler Avrupa kapısına dayanınca bakalım ne olacak ey AB…

Kendileri yıllarca biz ve bizim gibi ülkelerde terör ve teröristi desteklediler. Şimdi bumerang gibi döndü kendilere. Kendi içlerinde ortaya çıkan uç akımların terörize olmuş boyutlarda eylemlerine bakalım ne yapacaklar.

Çünkü bu böyledir; senin terörün kötü, benimki iyi şeklinde bir yaklaşım bitirir, yanlıştır, vahim  ve tehlikelidir…

Almanya, Fransa, Belçika, İtalya, Avusturya, Hollanda ve diğerleri….

Artık siz düşünün; öyle görülüyor ki  şimdiye dek bize attığınız ve attırdığınız bomba artık kendi elinizde, kendi evinizde …

Bakalım ne olacak hep beraber göreceğiz…

Domino taşları gibi yakında yıkılmaya başlayan bir Avrupa efsanesi görülürse hiç şaşırılmasın. Çünkü; kendi içlerinde oluşturdukları “nefret söylemi, acımasız ve vicdansız bencillik, evrensel hümanistik tavrın altındaki sinsi kalleşlik” tavırları önü alınmaz bir “Eurofobiya” oluşturdu.

Bunun sonunda kendi elleriyle oluşturulan bu algı artık karşıt bir ateşe ve  mütekabil bir nefrete dönüşmeye başladı.

Çünkü böyledir toplumsal ruhun evinimi ve dönüşümü…

Nefret nefreti çağrıştırır…

Ve işin en ilginci de Avrupa’yı; o gözlerde büyütülen efsanevi AB varlığını, yine Avrupa’da yaşayan “dışlanmışlar, nefret edilenler, horlananlar, şarklı, oryantal diye vasıflandırılanlar” yerle bir edecek ve başlarına bela olacaktır.

Ne ekersen onu biçersin…

The post Avrupa için yolun sonu mu? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/feed/ 0
METE ASLAN’DAN İLK KÖŞE YAZISI https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslandan-ilk-kose-yazisi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=mete-aslandan-ilk-kose-yazisi https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslandan-ilk-kose-yazisi/#respond Thu, 05 May 2016 16:57:35 +0000 http://wp.hataytr.com/?p=1389 Sevgili Dostlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, uzun bir süredir yaşadığımız ortam ve son günlerde kırılma noktası seviyesine gelen siyasi duruş aklımıza şu soruyu getiriyor. Türkiye ve Yöneticileri nerede? Barış ve özgürlük adı altında terörist başına özgürlük, teröriste hürriyet, Güney Doğu’ ya özerklik konuşuluyor. Bu tür çalışmaların yapıldığı ayyuka çıkmış görünüyor. Bu güne kadar bu devletin …

The post METE ASLAN’DAN İLK KÖŞE YAZISI first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
MHP METE ASLANSevgili Dostlar,

Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, uzun bir süredir yaşadığımız ortam ve son günlerde kırılma noktası seviyesine gelen siyasi duruş aklımıza şu soruyu getiriyor.

Türkiye ve Yöneticileri nerede? Barış ve özgürlük adı altında terörist başına özgürlük, teröriste hürriyet, Güney Doğu’ ya özerklik konuşuluyor. Bu tür çalışmaların yapıldığı ayyuka çıkmış görünüyor. Bu güne kadar bu devletin bu kadar kullanıldığını hayatımda görmedim. Kobani meselesini kendi meselesi yapıp dikleşenler, ama oraya girersek tek başımıza girmeyiz ha diye kıvıranlar. Dünyayı kendi basınından izleyenlere, dünya basınında yazılanları ciddiye almayanlara diyorum ki; Şu anda Dünya bizi dansöz olarak görüyor…

Bir taraftan Kobani’ ye destek ver. Öteki taraftan Kürtlerin özgürlüğünden bahset. Bana göre Işid’ e karışmamak yapılacak en doğru hareket bırakalım ne halleri varsa görsünler. Yıllarca benim insanımı katleden, kendi halkı da dahil olmak üzere acımasızca öldüren, yetim bırakan, Ekonomik düzenimizi alt üst eden, siyaseti allak bullak eden, kimin emrinde olduğu belli olmayan Pkk ‘ ye destek vermenin hiç bir anlamı yoktur. Mücadele etmemiz gereken gerçek çapulcularla müzakere ediyoruz. Hele de onur ve şerefimizin ayaklar altına alındığı bir dönemde… Hem de Vatan ve Demokrasinin önemini bilmeyenler, onu sadece yeri geldiğinde kullanılacak malzeme olarak görenler için… Ödlekler, sinsiler, hırsızlar, kahpece tuzaklar kuranlar, mertçe dövüşmekten korkanlar için… Kobani’ yi bahane ederek, kendi ülkesini ateşe verip yağmalayanlar için…

Sayın yöneticiler, son zamanlarda Boz mu, kara mı türü belli olmayan bir yılan tarafından ülkenize kafa tutulması sizin umurunuzda olmayabilir ama bizim umurumuzda… Kendi Devleti ve Bayrağı altındaki Türk Milletini bu kadar aşağılattığınız için bir vatandaş olarak hakkımı helal etmiyorum…

Ne şekilde olursa olsun, tavşana kaç tazıya tut mantığı ile bir ülke yönetilemez. Bu mantıkla bizi veya dünyayı aldatmaya çalıştığınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Hiç kimse salak değil. Bakın sizin Suriye ile Esad’ la işiniz yoktu. Durduğunuz yerde başınıza bela aldınız. Uzun süredir Orta Doğu da tarafsız olan, global güçlerin oyununa gelmeyen bir politika izleyen Türkiye’ yi, birilerinin aklı ile veya bazı ülkelere olan vefa borcunuzdan dolayı, baharı bekleyen kumrular gibi, Arap baharının ortasına attınız. Çamurun dibine giren debelenir. Sizde aynen öyle oldunuz. Türkiye’ de diplomasiyi sıfır düzeyine indirip, yerine gizli ajan düzeni getirdiniz. Koro düzeninden yoksun her kafadan bir ses… Başbakan ayrı söyler. Reisi Cumhur ayrı. Kendi içinde ahenk yok…

Açıkça söylüyorum, bu kadar tavizin altında yatan Başkanlık sistemi hayali ise vazgeçin. Türk milleti buna asla müsaade etmeyecektir. Neden olmasın diyemiyoruz. Çünkü Türk Milletinin ve Devletinin lehine kullanacağınızdan şüphelerimiz var. Bakın bir Suriye yüzünden neler kaybetti bu ülke. Kendi vatandaşlarımızın rızkını, ülkelerinden kaçanlara yediriyoruz…

Geçenlerde İstanbul’ da bir Uygur Türkü ile karşılaştım. Babayiğit, delikanlı bir genç. Abi dedi; Çinliler her gün bizleri katlediyor. Hürriyetimiz gitti elimizden. Sırf Türk ve Müslüman olduğumuz için zulüm ediyorlar. 0 anlattıkça benim içim parçalandı. Şu ana kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletinden en küçük bir diplomatik hareket veya siyasi bir girişim görmedik diyor…Bu mu yani… Türkiye Cumhuriyeti bu olamaz. En zayıf zamanında bile bu değildi… Ya bizim Irak’ ta kaybettiklerimiz, Türkmenlerimiz… Mısır, Yemen için dünyayı ayağa kaldırdınız… Bu nasıl bir Türk düşmanlığı anlamış değilim. Ama biz onları feda edemeyiz… Hiç unutmayın ki bu aziz milletin değerleri, inançları, birliği, beraberliği, binlerce yıldan gelen asaleti vardır…

Tutturmuşsunuz Işid, Pkk, Suriye… Unutmayın ki bu özdür sizi orada tutan…Türk milletinin onursuzlaşması, aşağılanması sizin de işinize gelmez. Kendisini azınlık olarak hissetmeye başlayan toplumlar en sonunda bir yerden patlar… Önce Türk milletini düşünün…

Bir Türk vatandaşı olarak, Türk Milletinin Milli ve manevi değerlerinin korunduğu, Atatürk’ ün kurduğu bağımsız, Cumhuriyet esaslarına bağlı bir devlet, Bayrağı dik, şerefli ve haysiyetli, bir o kadar

kardeş ve komşusuna saygılı, kız alıp vermeye devam eden insanların yaşadığı, eski günleri arıyorum ve o günleri geri istiyorum…

İnanın suskunluğumuz korkumuzdan değildir. Tek korkumuz ayağa kalktığımızda tekrar oturmayı beceremediğimizdir… O anda Dünyada ve bölgede neler yapabileceğimizi, nasıl durdurulamaz olduğumuzu, Tarihimizi okumuş olanlar bunu iyi bilirler… Şu anda bizi yönetenler, Kabul ettiğimiz Başbakan ve Reisi Cumhur bilsinler ki onların bu görevlerde olmalarının yegane sebebi yukarıda belirttiğim hayalimi/ hayalimizi hayata geçirmeleridir… İktidar olmanın temel koşulu, o ülkede yaşayan vatandaşın ortak memnuniyetini tesis etmektir.

Saygılarımla

Mete ASLAN

The post METE ASLAN’DAN İLK KÖŞE YAZISI first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslandan-ilk-kose-yazisi/feed/ 0
METE ASLAN KÖŞE YAZISI https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslan-kose-yazisi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=mete-aslan-kose-yazisi https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslan-kose-yazisi/#respond Thu, 05 May 2016 16:54:48 +0000 http://wp.hataytr.com/?p=1386 Sevgili Dostlar, Geçenlerde Tv’ de izledim, Ankara Barosu seçimlerinde oyunu kullanmaya giden emekli savcı Nuh Mete Yüksel’ e saldırdılar. ( Ankara barosunu takip ediyorum. Yaşanan bu hadiseye olan tepkisini merak ediyorum.) Kim bunlar biliyormusunuz? Kendilerini Hukukçu zanneden “gugukçular”… Yahu sevgili gugukçu, herkes senin gibi düşünmek, senin yanında, emrinde olmak zorundamı? Nasıl bir tahammülsüzlük bu? Benden …

The post METE ASLAN KÖŞE YAZISI first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
METE ASLAN KÖŞE YAZISI

Sevgili Dostlar,

Geçenlerde Tv’ de izledim, Ankara Barosu seçimlerinde oyunu kullanmaya giden emekli savcı Nuh Mete Yüksel’ e saldırdılar.
( Ankara barosunu takip ediyorum. Yaşanan bu hadiseye olan tepkisini merak ediyorum.)

Kim bunlar biliyormusunuz? Kendilerini Hukukçu zanneden “gugukçular”… Yahu sevgili gugukçu, herkes senin gibi düşünmek, senin yanında, emrinde olmak zorundamı? Nasıl bir tahammülsüzlük bu? Benden değilse dövün mantığı bir hukukçuda değil olsa olsa gugukçuda olur… Bir Hukukçuya Adaleti, kanunları, hakkaniyeti sorabilirsin ama bir gugukçuya asla…

Sayın Baro Başkanları; Çok iyi bilirsiniz ki, şahsi çıkarlar ve ideolojiler için hukukçuluk yapılmaz. Sizin asli göreviniz, Hukukçu ile gugukçuyu ayırmaktır. Sözünü ettiğim gugukçuların kartvizit logolarında gördüğümüz terazinin bir kefesinde gizlice konulmuş bir ağırlık vardır. O ağırlığı yok etmediğiniz müddetçe teraziniz şaibeli olacaktır.
Ve bu tür durumlarda sizlerden Adalet bekleyen masumun, mazlumun ve saldırılan normal vatandaşın gözünde güvenirliğinizi kaybedersiniz…
Sayın İktidar yetkilileri; Bu mu sizin demokrasi ve Adalet anlayışınız? Size de soruyorum… Hukuk mu guguk mu? Cevabınız hukuksa, demokratik haklarını kullanarak oyunu kullanmaya gidenlerin çirkin saldırılara maruz kalmasına seyirci kalmayın. Eğer hukuksuzluk, adalet savunucularının seçiminde cereyan ediyorsa, bu ülkede hukuk adına ters giden bir şeyler vardır…
Sayın Hakimlere sesleniyorum; Dünyada hiçbir bitki, başka bir bitkinin meyvesini vermez. Kök neyse odur. Eğer o kök sağlamsa ceza evinde de sağlamdır, dışarıda da…Sağlam kökler nerede olurlarsa olsunlar mutlaka bir dal verecektir. Ve bu dal, kendilerini toprağa gömmek isteyenleri gömmeğe yetecektir… Sizler inançlı ve dürüst olduğunuz, adaleti tesis ettiğiniz müddetçe bu ülkede saygı ile anılacaksınız…
Ben, tüm ailem gibi bir hukuk sevdalısıyım. O kadar ki, bu sevda beni 70 yaşında hukuk Fakültesine sevk etti. Hem mutlu hissetmek için, hem de ardımdan gelecek genç nesillere örnek olmak için öğrenciyim şu anda… Eğer ben bu yaşta hukuk’ a ve adalete olan ümidimi, umudumu kaybedersem, o genç insanların bu şerefli mesleğe bakış açısını tasavvur dahi etmek istemiyorum…
Diyorum ki; Hukuk’ a evet… Guguka hayır…
Çünkü Hukuk: Adalet, Demokrasi ve eşitlik demektir. Birey, toplum ve devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir…
Guguk ise: Guguklu saat gibidir. Sahibi tarafından ayarlanır. İstenildiği zaman öter! Zaman içinde bozulur çöpe atılır. Yerine yenisi konulur…

Saygılarımla
Mete Aslan

The post METE ASLAN KÖŞE YAZISI first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/mete-aslan-kose-yazisi/feed/ 0