Erkan Yılmaz Haberleri | Hatay Haber, Hatay Haberleri https://www.hatayinnabzi.com Hatayın Nabzı Wed, 01 Feb 2017 11:34:10 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 Neden karışırız başkasının hayatına? https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=neden-karisiriz-baskasinin-hayatina https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/#respond Wed, 01 Feb 2017 11:34:10 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3464 Fatih Sultan Mehmet; ‘İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı sorular sormayacaksınız!   Eğer soracaksan; aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı gibi kulun kula soracağı sorular soracaksınız! Haddini bil, Allah’ın yetkisine ortak olma!’ der… Ne kadar meraklıyız yapmadığımızı başkasına sormaya, Ne kadar istekliyiz başkaları hakkında hüküm vermeye, …

The post Neden karışırız başkasının hayatına? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Fatih Sultan Mehmet; ‘İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı sorular sormayacaksınız!

 

Eğer soracaksan; aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı gibi kulun kula soracağı sorular soracaksınız!
Haddini bil, Allah’ın yetkisine ortak olma!’ der…

Ne kadar meraklıyız yapmadığımızı başkasına sormaya,

Ne kadar istekliyiz başkaları hakkında hüküm vermeye, ahkam kesmeye,

Ne kadar istekliyiz bencilce “sütten çıkmış ak kaşık” gibiliğe….

Hele konu, “din, siyaset ve ekonomi” olunca hepimiz birer prof. kesiliveririz.

Biliriz hepimiz her şeyi, herkesten daha iyi…

Allame-i Cihan kesiliriz konu bunlar olunca,

Başlarız hükümferma sözlerle; “helaldir-haramdır, günahtır-sevaptır, doğrudur-yanlıştır, caizdir-değildir” diye…

İslam, kimliğimizde yazar sadece, başkaca buluşmamız olmaz yaşarken hayatı,

Mangalda kül bırakmayız cahilce, farkında olmadan cehaletimizin,

Büyük büyük laflar ederiz, bilmediğimiz konularda, her şeyi bilir gibi,

Neden mecburmuşuz gibi zorlarız konuşmaya kendimizi, ilgilendirmeyen konularda,

Neden vazife ediniriz, üstümüze vazife olmayan şeyleri,

Neden hep “durumdan görev” çıkartmaya çalışırız, hiç görevimiz değilken,

Cem Yılmaz’ın skecindeki gibi adama sorarsın:

“Faruk Eczanesi nerede?
Immmm… Faruk Eczanesiiiiii……???
Faruk Eczanesiiiiii…..???
Yahu Faruk kıraathanesi olmasın…”
Halbuki cevabı basit; “bilmiyorum”

Evet bilmiyorum de sadece…

Neden bilmediğimizde “bilmiyorum” diyemiyoruz…

Halbuki susmak, konuşmamak, bilmediğinde “bilmiyorum” demek ne kolaydır.

Ama olmazzzzz…

Yakışır mı bize hiç, ”bilmiyorum” demek…

Konu siyasettir; başlarız konuşmaya adeta “siyaset bizim işimiz” dercesine,

Bizim partimizdense şeytan, melektir bize,

Melek karşı partide ise, şeytandır bizim için…

Partilimizi severiz taparcasına,

Muhalifi yereriz acımasızca…

Partilimizin hatası bile erdemlicedir bize,

Muhalifin doğrusu bile hatadır nazarımızda…

İttifak etmeyiz asgari müştereklerde bile,

İhtilaftayız sevdiklerimizle bile, farklı partilerde…

Neden hep “at gözlüğü” takarız görmeyen gözlerimize,

Neden görmeyiz bakarken, İlahi lütuf gözlerimizle…

Neden mühürleriz kalp gözümüzü, bakar körlüğümüzle,

Neden hep nefret üretiriz, severken bile…

Konu Din olur, ulema kesiliriz hepimiz,

Başlarız; “dinimizin yüceliğinden, büyüklüğünden, ulviliğinden”,

Ömründe bir defa olsun okumamıştır Kur’an’ı mealinden…

“Bu duayı elli kişiye gönderen cennete erişir, cehennemden uzak kalır” mesajları yollarız birbirimize.

Hı hı… o kadar ucuzdu Cennet, lüzumuzdu Cehennem… Öyle mi?

Dijitalize ettik dini, imanı, islamı, ahkamı, Kur’an’ı,… Kısaca dünyayı, ahireti…

Ayet paylaşırız “yeni nesil” iletişim; Sosyal Medya’da…

“Maide Suresi-51: Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin…”

Devamını  ve espirisini sorarsın bu ayetin; “ben hafız mıyım, ayet ayettir, yoksa inanmıyor musun” dercesine bakar yüzüne, münkire bakar gibi….

Bilmez bu ayetin neden’ini, niçin’ini, nerede, hangi şartlarda indirildiğini.

Yaşamsal oportünizmine destek olarak söyler bir hadis (sahihliğini bile araştırmaz),

Ağzının dolusu ile başlar lafa; “Peygamberimiz buyuruyor ki…”,

Görmez o Alemlerin Efendisi’nin; “Muhakkak ki Ben ancak  güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisini…

Aynen Ziya Paşa’nın:

“Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzarında”

(Birçok acemi müneccim gökte yıldız ararken, gaflete dalarak önündeki çukuru göremezler) dediği gibidirler…

Namaz kılmaz, neden namaz kılmıyorsun der,

Oruç tutmaz, niçin tutmazsın der,

Camiye gitmez, “Hayırlı cumalar” mesajı yollar,

Her haltı yer… namazı, orucu, haccı kefaret misali kamuflaj yapar,

Umreye gider turistik seyahat gibi yılda birkaç defa,

“VİP olarak gittim ben” der ballandıra ballandıra…

Sonra çıkar; onun dinine, bunun imanına, ötekinin itikadına kelam eder.

Sanki eline almış bir “İmanölçer”; başlamış İlahi vekaletle(!) Cennet-Cehennem bileti kesmeye…

Karışma ey İnsanoğlu karışma başkalarının imanını, imansızlığını değerlendirmeye, ölçümlemeye…

Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi;

“Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?” senin de…..

Halil Cibran der ki;

“Din bir tarladır insanlar için, sadece menfaati olanlar sürer o tarlayı,
Kimi cennete gitmeyi umut eder dindarların, kimi de cehennem ateşinden korkar cahilce.
İbadet etmezdi insanlar hiçbir Tanrı’ya, yeniden dirilme korkusu olmasaydı.
Ve inkar ederlerdi Tanrı’yı, sevap beklentisi olmasaydı.
Sanki din bir ticarethanedir onlar için; işlettiklerinde kazanıp ihmal ettiklerinde zarara uğradıkları.”

The post Neden karışırız başkasının hayatına? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/feed/ 0
Bize artık her gün 15 Temmuz… https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=bize-artik-her-gun-15-temmuz-2 https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/#respond Wed, 01 Feb 2017 11:03:12 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3459 ‘Gerçekler’ ‘Gerekliliği’ mecbur kılar… Bugün “Gerçek” nedir? Ölümler, katliamlar ve hain patlamalar… Ölüm kusup “kaos, ümitsizlik ve kargaşa” bekleyen, “Leş Kargaları” caniler. “Gereklilik” nedir? Katilleri, katliam yapıcıları, hainleri, yardım ve yataklık edenleri, “ölüm kusan şeytanları” imha etmek. ABD ve Avrupa “Gerçek-ötecilik” yaşıyor. Buralarda katliam yapanlar, caniler, masum canlara kıyanlar, hainler baş tacı ediliyor, “özgürlük isteyenler” …

The post Bize artık her gün 15 Temmuz… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
‘Gerçekler’ ‘Gerekliliği’ mecbur kılar…
Bugün “Gerçek” nedir?

Ölümler, katliamlar ve hain patlamalar… Ölüm kusup “kaos, ümitsizlik ve kargaşa” bekleyen, “Leş Kargaları” caniler.

“Gereklilik” nedir?

Katilleri, katliam yapıcıları, hainleri, yardım ve yataklık edenleri, “ölüm kusan şeytanları” imha etmek.

ABD ve Avrupa “Gerçek-ötecilik” yaşıyor.

Buralarda katliam yapanlar, caniler, masum canlara kıyanlar, hainler baş tacı ediliyor, “özgürlük isteyenler” olarak lanse ediliyor, ağırlanıyor, korunuyor, kollanıyor.

Terörle, teröristle, katille hainle mücadele ediyorsun, onlar buna “demokrasi”kılıflı rezervler koyuyor, “insan hakları” kisvesiyle öleni değil, öldüreni savunuyor.

Bu şaşırtıcı mı?

Değil tabi ki…

Çünkü Avrupa veya kısaca Batı, “Gerçekler”le değil de; kendi oportünizmleri çerçevesinde oluşturdukları ve menfaatlerine uygun olan hayali, sanal, soyut “Gerçekötesi” olgu ve algılarla hareket etmeyi tercih ediyorlar.

“Terörle mücadelenize destek veriyoruz.” diye başlayan göstermelik cümlelerinin ardından “Ama….” diye devam eden “terör sevici” söylemli teraneleri başlıyor.

İnsan hakkıymış?

Hangi insanın hakkı?

Ölenin mi yoksa öldürenin mi?

Demokrasi derken; kime demokrasi, kimin demokratik hakkı?

Özgürlük teranesi kimler için?

Masumun hakkı mı, yoksa katillerin özgürlüğü mü?

Artık her şey gün gibi ortada, takke düştü kel göründü ve artık “Medeni Batı”nın gerçek yüzü ortaya çıktı. Terör seviciliği bugün apaçık ortada…

Ölenler demokrasiyi ne yapsın,

Sizin lanse ettiğiniz, dayattığınız, “Ölüm demokrasisi”dir.

Sizin “insan hakkı” dediğiniz haini, katili, zalimi korumaya yönelik haktır.

“Milli Seferberlik İlanı”nı herkes, hepimiz ciddiye almalıyız.

Tarihsel bir kırılma noktasındayız. Artık kendi elimizle başımızı kaşıma dönemindeyiz.

Batı aynı batı, “Medeni(!) Batı bize ve mazlum milletlere karşı her geçen gün “deni (alçak)”leşiyor.

Sloganik cümle gibi gelebilir ama bu işin nirengi noktası budur:

“Her kim ölüm kusuyor ise, Omuz üstünde baş durmamalıdır”

Evet bunu yaparken de;  oluşturulmak istenen, tefrika, kaos, kargaşa, etnik veya mezhebi farklılıkların körüklenmesi, ülkemizde ihtilaf ve iç kavgaların çıkması gibi amaçlara asla müsaade etmeyeceğiz, birlik ve beraberliğimize halel getirtmeyeceğiz.

Bu nokta, bu mücadelenin en önemli nüansıdır ve mutlak anlamda en fazla itina göstermemiz gereken ana konusudur.

Artık ülkemizin her bölgesinde, ilinde, ilçesinde, noktasında topyekün “seferberlik” zihniyetiyle hareket etmek vaktidir.

Zaman artık katili yok etme, mazlumun yaşam hakkını koruma, devlete, millete, vatana yönelik saldırıları önleme ve bertaraf etme zamanıdır.

Bu görev sadece polisin, askerin, resmi yetkililerin görevi değildir. Bu ülkede yaşayan hepimizin görevidir, sorumluluğudur, vatandaşlık borcudur.

15 Temmuz’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu bilinçle hareket etmek zorunda ve mecburuz

Çünkü 15 Temmuz Türkiye ve Türk Milletinin uyandığının ilanıdır. Bu uyanışı gören hasım devletler, Haçlılar, “Eski dünya, Yeni dünya bütün Akvam-ı Beşer” saldırılarını daha da artırdılar ve artıracaklar.

Bunun karşısında her günümüz bir nevi 15 Temmuz günü gibi olmalıdır.

Dahili ve Harici alçaklara, hainlere, düşmanlara  her gün müteyakız, dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.

Artık bir “Varlık ve Var olma” mücadelesiyle yüz yüzeyiz.

Her geçen gün yaşadığımız yeni alçak saldırılar, masum kanlarının dökülmesi, devletimize ve bekamıza olan düşmanlık bizi buna mecbur kılmaktadır.

Ya mücadele edip var olacağız veya her gün yeni acı, gözyaşı ve ölümlerle yüz yüze kalacağız.

Artık ölmemek için “negrofilik (ölüsevici)” katilleri  yok etmeye mecburuz.

“Batı ne der, ABD ne söyler, dış basın ne yorum yapar, AB bizimle görüşmeleri keser mi?” gibi söz ve söylemleri bir kenara koyup “Varlık” mücadelemizi, tavizsiz, müsamahasız ve acımasız sürdürmek zorundayız.

Katilin bıçağı boğazımızda, hainin hançeri sırtımızda…

“Medeni Avrupa” ise “demokrasiye dikkat edin, insan (pardon terörist) hakları, özgürlükler (katliam özgürlüğü)” diyor…

S.çayım senin demokrasi anlayışına, insan hakları algına ve özgürlük fikrine…

Mezarda neyleyim ben demokrasiyi bre şerefsiz, “mim’siz medeni”, şerefsizlik ve katillik abidesi Batı…

Evet Ey Türkiye ve Ey Türk Milleti…

Bir daha görüyoruz ki; sadece  “Biz Bizeyiz”, acımızla, kederimizle, sorunumuzla biz bizeyiz. “Türk’ün Türk’den başka dostu yok”

Bu yüzden de;

“Gerçekler” ortada….

“Gereklilik” dediğimiz yapılması gereken de ortada…

Başka çaremiz yok; maalesef bizden giden gidiyor zaten…

Artık gereğini yerine getireceğiz.

Biz de; birlik-beraberlik ve omuz omuza, bizden alanlardan alacağız, almalıyız.

Bize artık her gün 15 Temmuz…

The post Bize artık her gün 15 Temmuz… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/feed/ 0
Rehavet.. Asla, asla, asla https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=rehavet-asla-asla-asla https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:34:09 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3306 Asıl şimdi ‘En çok’ dikkat edilmesi gereken süreçteyiz. Alevleri yükselen bir yangın vardı. Bu yangın, teşbih yerindeyse bir kısım ‘Kötü İtfaiyeci’ tarafından yapılan hain ve alçakca bir kundaklama idi. Alevleri gören “İyi İtfaiyeci”ler ve tüm ahali alevleri söndürmeye koştu. Genç, ihtiyar, kadın, erkek, herkes, dışarıya, yangını söndürmeye fırladı. Korkusuzca; kovalarla, şişelerle, battaniyeleriyle, ne buldularsa onunla …

The post Rehavet.. Asla, asla, asla first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Asıl şimdi ‘En çok’ dikkat edilmesi gereken süreçteyiz. Alevleri yükselen bir yangın vardı. Bu yangın, teşbih yerindeyse bir kısım ‘Kötü İtfaiyeci’ tarafından yapılan hain ve alçakca bir kundaklama idi.

15-temmuz-bogaz

Alevleri gören “İyi İtfaiyeci”ler ve tüm ahali alevleri söndürmeye koştu. Genç, ihtiyar, kadın, erkek, herkes, dışarıya, yangını söndürmeye fırladı. Korkusuzca; kovalarla, şişelerle, battaniyeleriyle, ne buldularsa onunla veya bulmadılarsa canlarıyla, cansiperane alevlere daldılar.

Ve bu “Çılgın” koşturmaca gece yarısından itibaren yangının alevlerini söndürdü.

Ama asıl işimiz göklere yükselen alevlerin söndürülmesi sonrası başladı. Çünkü bir yangının en önemli kısmı, yükselen alevleri yok etmek kadar, “Soğutma İşlemi”nin sağlıklı yapılmasıdır. Çünkü alevlerin külleri altında sönmeyen ve kendini gizleyen “sinsi kor parçalarının” yok edilmesi, yangının yeniden başlamaması için olmazsa olmaz şarttır. İşi bilen İtfaiyeciler sönmüş görünen yangına epey bir süre daha su sıkmaya devam ederler. Çünkü yangın tam sönsün, gizli ve sinsi sönmemiş “kor”lar tamamen bitsin diye…

Görüyoruz ki; 15 Temmuz gecesi Darbe Yangınının alevleri söndürüldü ve itfaiyeci tabiriyle, “Soğutma işlemi” safhası başladı. Devletimiz küllerin altındaki kalıntıları da söndürüp yok etmek için büyük bir ciddiyetle hareket ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın ciddi, dikkatli ve uyarıcı tavrı sayesinde, 15 Temmuz gecesine kadar “Rehavet aymazlığındaki”ler de yangının dehşet ve vahametinin idrakinde olmaya mecbur kaldılar.

Ama bu FETÖ ve onun uşaklığını yaptığı “Baş kundakçı” ABD ve Avrupa, boş durmayacaktır. Bu yüzden, bu alçak yangının “artçıları” olabileceğinin bilinciyle, mutlak dikkatle uyanık davranmamız şarttır. Bu “Baş Kundakçı”nın elinde FETÖ psikopatının yanında İŞİD, PKK, PYD/YPG, DHKP-C gibi başka ve birbiriyle paslaşabilen, ortaklaşabilen, işbirliğine girebilen “Türkiye Düşmanları” hazır durmaktadır.

“Soğutma işlemi”ni tüm ülke ve millet olarak; milli birlik ve beraberliği bozmadan, araya nifak ve ihtilaf sokulmasına fırsat vermeden, tesis edilmiş ittifaka halel getirmeye çalışan münafıklara amansız şekilde sürdürmeliyiz. Yaklaşık 30 yıllık geçmişi olan tehlikenin üç ayda bertaraf edilemeyeceğini bilmek ve kabul etmek zorundayız.

Bu yüzden; hiç kimse ama hiç kimse rehavete girmemelidir. Aksi takdirde, rehavet, ihanete ortaklık ve hatta eşdeğer olacaktır. TSK’nın vatanperverleri, Emniyetin serdengeçtileri, Siyasi Partiler, STK’lar, Hükümet, Bürokrasi ve kısaca bu ülkede yaşayan tüm vatanseverler müteyakız ve uyanık olmalıdır. Hainlerin ve onlara maddi, manevi destek olanların temizlenmesi konusunda, mutlak tavizsiz çalışmaya devam etmelidir.

Bu nedenle, sürekli tetikte olmalı ve uyanık kalmalıyız. Atalar boşuna “Su uyur Düşman uyumaz” dememişler.

Unutmayalım ki;  ABD ve Batı boş durmayacaktır. FETÖ hainiyle geldiler, “Millet Duvarına” tosladılar ama başka şekillerle yine geleceklerdir.

FETÖ kahpesinin kamikaze şizofrenleri üzerinden suikastlarla gelecekler,

PKK itlerinin tuzakları ve kalleş saldırılarıyla gelecekler,

İŞİD üzerinden bombalamalarla gelecekler,

Ekonomik olarak gelecekler,

Kürt-Türk etnisitesi üzerinden gelecekler,

Alevi-Sünni ihtilafı yaratmaya çalışarak gelecekler,

İçimizdeki yazar-çizer, akademisyen, işadamı işbirlikçileri ile, medya üzerinden algı operasyonları ile gelecekler…

Çünkü bunlar “Haçlılar”

Bu savaş kıyamete kadar sürecek “Hak-Batıl” mücadelesidir.

FETÖ denen psikopat kundakçı ve onun hain mensup ve sempatizanları şuanda “yaralı domuz gibi”ler.

Anadolu’da domuz avına çıkanlar iyi bilirler; En tehlikeli domuz yaralı olandır ve ona karşı özellikle dikkatli olunması gereklidir.

15 Temmuz gecesi Millet’in, Vatanperverlerin, Yurtseverlerin, “Çılgın Serdengeçtiler”in, “Ölümü Öldürenlerin” ortaya çıkarttıkları “Kuvvay-i Milliye”ruhunu ve Şehadetle gösterdikleri “Ölümsüz”lüğü, özellikle devletin karar mekanizmasında yer alanların asla ve asla unutmadan, yönetsel rehavete kapılmadan, mücadeleye tavizsiz devam etmeleri mutlak gereklidir.

Çünkü, karşımızdaki düşmanın dini, vicdanı, aklı, ruhu, kalbi bizim bildiğimiz ve inandığımız gibi değildir.

Bunu 15 Temmuz gecesi hepimiz maalesef gördük, yaşadık. “Hiçbir şey insan kadar yücelemez ve onun kadar alçalamaz” sözü muvacehesinde bu necip millet “yüce”liği, FETÖ ve hainleri de “alçalmanın” sınırsızlığını gösterdiler. Ve alçaklığın en adicesini yaptıkları katliam ve ihanetle canice, kalleşce gösterdiler.

Ama…

Durmayacaklar, yine gelecekler…

Biz de korkmadan ama tedbiri de elden bırakmadan dimdik durmaya devam edeceğiz.

Gafil avlanmayacağız.

Gaflet -Allah Korusun- sonumuz olur…

The post Rehavet.. Asla, asla, asla first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/feed/ 0
‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:22:03 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3300 Neo-Postmodern bir işgalle karşı karşıyayız. Hain saldırılar devam ediyor. Günlük hayatın rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılan acıların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’ ‘Beyaz Kuvvetler’ ülkenin işgal ve sefer zamanı için, barış dönemlerinde hazırlanan sivil yaşam süren kişilerden müteşekkil bir oluşumdur. Bu fahri, gönüllü ve gayrı resmi teşekkül, …

The post ‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
bogaz-koprusu

Neo-Postmodern bir işgalle karşı karşıyayız. Hain saldırılar devam ediyor. Günlük hayatın rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılan acıların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’

‘Beyaz Kuvvetler’ ülkenin işgal ve sefer zamanı için, barış dönemlerinde hazırlanan sivil yaşam süren kişilerden müteşekkil bir oluşumdur. Bu fahri, gönüllü ve gayrı resmi teşekkül, askerliğini bitirmiş, çevresinde dürüst ve saygın olarak tanınan, güvenilir, herhangi bir suça bulaşmamış, yaşantısını belirli bir düzene koymuş, halkın sevgisini kazanmış, işgal durumunda bölgesini terk etmeyecek ve ülke savunmasında faydalı olabileceği değerlendirilen sivil kişiler içerisinden seçilerek vücut bulmaktadır.

Yüz yıllardır Türk Devlet ve Millet Geleneğinde çeşitli şart ve niteliklerde bu tarz unsurlar hep olageldi. Olması da gerekli ve mutlaktır. Beyaz Kuvvet’lerin gelişen ve değişen dünya koşullarında, devlete yönelen tehlikeler ve savunma stratejileriyle değişerek, dönüşerek, bir şekilde, var olmaya devam etmiştir.

Ömrü 90 yılı aşan Cumhuriyet’imiz döneminde de, bu oluşumun bir şekilde var olduğu aşikardır. Kimi dönemlerde ciddi sıkıntılara sebebiyet veren suistimallere yol açması ise en büyük açmazıdır. Çünkü devletin ‘karar mercii’leri yanlış mülahaza ve zihniyetlerin eline geçtiği takdirde bu potansiyel zararlı kullanıma da imkan vermiştir.

Yanlışlıklar ve suistimaller olması ‘Beyaz Kuvvetler’ olgusunun kötülüğü değildir. Bu noktada asıl ve hayati kötülük; insiyatifini subjektif ve gayrı milli nitelikte, kişisel istikballeri ve grupsal aidiyetleri çerçevesinde kullanmaya kalkan millilik’ten yoksun, basiretsiz ve bazen de ihanet üzere olma potansiyelindeki yönetsel kişi ve grupların kötücül emel ve ihtiraslarıdır.

‘Kötü örnek, örneklik teşkil etmez’ diyerek önümüze bakmalı ve güvenlik açısından çok büyük önem taşıyan bu Varlığı ‘en milli’ şekilde sürdürmeliyiz. Çünkü; bir devletin dahili ve harici ihanet ve saldırılara karşı tehlikeleri bertaraf etme, caydırıcılık, savunma ve psikolojik üstünlüğü ‘derin’liğiyle de ‘eşboyutlu’dur.

Bu bağlamda; Askeri terminolojik deyişle yukardaki gibi tanımlanan Beyaz Kuvvetler’in hayati önemi ortadadır. Çünkü Terör örgütlerinin çalışma ve eylemselliğine bakınca hepsinin, bir nevi, spesifik örgütsel beyaz kuvvetlerini oluşturduğunu maalesef görmekteyiz.

Teröre verilen lojistik ve istihbari desteklerin ne kadar önem arzettiği, onların eylem faaliyetlerinin işlenişindeki zalimlik, hainlik, kan ve gözyaşıyla karşımıza çıkmaktadır. Hele de FETÖ örgütlenmesine baktığımızda bu olgunun varlık ve büyük tehlike arzeden önemini hepimiz gördük ve görmekteyiz. Hemen her meslek grubundan insanların, rutin hayatlarını sürdürürken gizli ve sinsi şekilde bu örgüte aidiyet ve desteklerini müşahede etmekteyiz.

Saymakla bitmez; öğretmen, öğrenci, akademisyen, cami hocası, bakkal, çiftçi, esnaf, işadamı, muhtar, bürokrat, memur, amir, polis, asker…. Evet saymakla bitmiyor ki; bunların gizli emellerine hizmet eden kişi ve meslek erbabı olmasın. Adeta FETÖ ‘Derin Devleti’yle karşı karşıyayız. Örgütün bu gizli ve sinsi yüzü nedeniyle ‘Kripto FETÖ’cü’ deyimi dilimizden düşmemektedir.

Devlet; devlet refleksiyle gerekeni yapmadığı takdirde, oluşan boşluğun tehlikeli ve hain zihinlerce doldurulması muhtemeldir. Ki; bunu acı ve dramatik şekilde yaşadık, yaşıyoruz. FETÖ ve PKK örgütlenmesi bu noktada buldukları ciddi destekle yıllardır var olmaya devam etmiş ve verilen mücadeleye rağmen sürdürmektedir. Bu örgütlerin devlet eliyle bitirilmesi konusunda yaşadığımız ana zorluklardan birisi de; beyaz kuvvetler oluşumu noktasında devletin zayıflaması ve Terör örgütlerinin güçlenmesi olmuştur.

Yapılması gerekenler nelerdir?
Devletin ivedilikle en üst karar sürecinde(MGK başta olmak üzere) alınan ve alınacak yeni kararlarla, ‘Beyaz Kuvvetler’ sistematiği günün koşullarına göre revize edilerek hayata geçirilmelidir. Bilişim, görsel ve yazılı medya, sosyal medya, telekomünikasyon araçları vb. olgular dikkate alınarak, ilk baştaki tanıma ve vasıflara uygun şekilde ‘milli ve yerli’ özellikte oluşturulmalıdır.

Yukarıdaki tanımlama genişletilerek vatandaşların devleti bekası ve vatanın bağımsızlığı için her türlü destekleyici ve önleyici tedbir dairesine alınarak bilinçlendirilmesi ve istifade edilmesi gereklidir. Aksi takdirde dini, etnik, mezhebi veya başka türlü faktörlerle bireylerin başka ‘otorite’lere çalışması riski hep var olacaktır.

Beyaz Kuvvetler oluşumunun devlet eliyle ülkemizin kılcallarına kadar ulaşması ve vatan coğrafyasının en ücra köşesine kadar organize edilmesi gereklidir. Bu toprakların kahramanı çoktur ve serdengeçtileri boldur. Ama unutmayalım ki; kahramanı çok olan yerde hain de –ne yazık ki, oldukça fazla çıkıyor.

FETÖ ve PKK başta olmak üzere Terör Örgütleriyle mücadele ederken onların kullandıkları enstrümanları ellerinden almak şarttır. Hatta devletin hep bir adım ilerde olması gereği mutlaktır. Beyaz Kuvvet’lerin güçlü varlığı mevcut ve müstakbel hainlere ve ihanet odaklarına, eyleme geçmeden ‘Önleyici Güvenlik’ için asla ihmal edilmemesi gereken bir husustur.

Bu konuda ‘Amerika’yı yeniden keşfetmeye’ gerek yoktur. Tarihimize ve payidar Türk Devletlerine baktığımızda bunun pozitif örneklerini çokça görürüz. Asıl olan, bu tarihselliği irdeleme, inceleme ve revize bir yaklaşımla günün koşullarına adaptasyon yapabilmektir. Daha spesifik örnekle söyleyecek olursak; (söylemeye dilim varmıyor ama acı da olsa söylemek zorundayım) hain FETÖ’nün çalışma sistematik ve derinliğini, devletin oluşturması ve bunu kamusal güçle daha ilerilere götürmesi yeterli olacaktır. Devletin ‘milli ve yerli’ dokunuşları, bütüncül organizasyonu ve ‘Kamusal Derin Sistematik’le ince eleyip sık dokuyarak, Türkiye Cumhuriyeti Beka’sını önceleyen, ‘Allah, Devlet, Vatan, Millet’ dörtlüsünden başka bir güç ve bağlılık vehmetmeyen ‘Milli Derinlik’i oluşturacaktır.

Çünkü neo-post-modern bir işgalle karşı karşıyayız. Ülkemize saldırılar devam etmektedir. Günlük hayatı sürdürmenin rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, günlük yaşamın rutinine dalıyor ve  gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılanların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’

Milletin her ferdinin, dahili, kişisel istek ve emellerini bir kenara bırakarak, içten hainlere, harici düşmanlara karşı mücadele etme zamanıdır. Düşman, cilalı imajlarla, ‘içimizden kişilerle’, dost görünümlü şeytani maskeyle gelmektedir. Günümüz şartlarının imkan verdiği her türlü iletişim imkanlarını kullanarak ‘algı operasyonlarıyla’ bizi bize düşürmek için saldırmaktadır. Adeta ‘böl-parçala-yut’ taktiğinin en şiddetli saldırısıyla üzerimize gelmektedir.

Güvenliğimiz ve işgale direnişimiz sadece askerin, polisin ve resmi unsurların görevi olmaktan çıkmıştır. Devletimiz ve vatanımız için artık hepimiz ‘Beyaz Kuvvetler’iz ve böyle hareket etmeye mecburuz. Tek kurtuluşumuz budur.

Bize düşen; omuz omuza, birlik ve beraberlik içinde, ‘Önce ve Sadece Vatan’ prensibiyle silkinip, içimizdeki hainleri temizleyerek, savunmadan taarruza ve şahlanışa geçmektir.

İkinci ‘Büyük Taarruz’u başlatma dönemi gelmiştir….

The post ‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/feed/ 0
Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:12:34 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3294 Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır. Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için …

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır.

1ok_istiklal-street-in-istanbul

Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir.

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için elbette gereklidir.

Neslin devamı anlamına gelen yeni kuşakların gelmesi ve genç nüfus azalmasına maruz kalmamak, geleceğe daha ümitle bakmanın  en büyük teminatıdır.

Devlet bireylerle varlığını daim ve kaim kılar. Nüfusun büyüklüğü, bir açıdan dosta-düşmana devletin izzet ve azametinin  gösterilmesi  olarak da algılanabilir. Bu açıdan sağlıklı nüfus artışı, devletin büyümesi ve her alandaki gelişiminin nüvesidir diyebiliriz.

Ama kalite-kantite olgusu asla göz ardı edilemez ve edilmemelidir. Nüfus artışı sonucu doğan yeni bireyler, iyi yetiştirildiği takdirde devletin en önemli, etkili ve vazgeçilmez vurucu gücü, gelişim ve büyüme unsurudur. Bunu da ancak, “Aklen, manen, ruhen iyi yetişmiş, milli ve yerli” yeni jenerasyon oluşumunun sürekliliği ile sağlayabiliriz.

Tam tersi durumun getireceği sorun ve sıkıntıları ise gözden kaçırmamalıyız. Ki maalesef son yıllarda bu ve benzeri sorunların esas noktasını teşkil eden problematikle karşı karşıyayız.

Ülkemizde nüfus artışını nitelik ve oransal olarak  irdelediğimizde, maalesef kalite bazlı, bazı bölgesel dengesizlikleri ve ileride sorun teşkil edebilecek  artış yoğunluğu  görmekteyiz. Amiyane deyişle, “hesapsız kitapsız, saldım çayıra Mevlam kayıra” gibi bir zihniyetle hiçbir eğitsel, sosyal, manevi  ve ailevi hassasiyetlere dikkat edilmeden, “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz”cehaletiyle ortaya çıkan  ve sadece “kemmiyet”ten (sayısal çokluk)  ibaret bir çoğalmayla karşı karşıyayız.

Örnek verecek olursak; karı-koca 25-30 yaşındalar. Kadın nerdeyse 15 yaşında evlenmiş ve sonraki on yılda 5-6 çocuk doğurmuş. Çocuklar boy boy ve maalesef sefalet içindeler. Eğitim boyutu yok, aile eğitimi hiç yok, ailenin ekonomik gücü nerdeyse sıfır.

Şimdi hepimiz düşünelim; böylesi bir ortamda  yetişip, ülke gelişiminin temel dinamiği olacak yeni nesil nasıl ortaya çıkacak? (istisnai nitelikte olan durumları ayırıyorum)

Böylesi bir zihniyet ve yaklaşım içinde ortaya çıkan demografik artış, iç göçleri ve bunun sonucunda huzursuzluk, güvenlik sorunları, adi suçları, adli vakaları artıran bir faktör oluşturmaktadır. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden diğer bölgelere olan göçler  ve göç edilen bu şehirlerimizde ortaya çıkan çeşitli sorunlar incelendiğinde  bahsettiğimiz sıkıntılar net bir şekilde görülecektir.

Bunun yanında, nüfus artışına dair Mültecilerle ilgili duruma da dikkat çekmek istiyorum. Mülteciler ve özellikle de mülteci çocukların eğitimi konusu hala süren bir sıkıntı olarak karşımızdadır. Bir milyona yakın çocuk mültecinin yarısı için eğitim sorunu yaşanmaktadır.

Bir örnek vermek istiyorum;

2011-2012 veya 2013 yıllarından   bir, iki veya üç çocuğu ile ülkemize gelmiş bir mülteci ailesi düşünün. Burada kamplarda veya kısıtlı imkanlarıyla şehirlerimizde, çok zor koşullarda, kıt kanaat bir hayat sürüyor. (Allah milletimizin yardım duygusundan razı olsun). Hemen herkes elinden geldiğince, imkanı nispetinde yardım etmeye de çalışıyor. Ama görüyoruz ki; çocuklu mülteci ailesinin ülkemize geldikten sonra da yeni çocukları oluyor.

Şimdi soruyorum;  “sen mevcut çocukların yetişmesi, büyümesi, eğitimi, hatta asgari  insani boyut olan yaşaması için çok zor şartlardayken, neden hala yeni çocuk yaparsın.”

Bu söylediklerimden dolayı radikal bir tavırla, doğum karşıtı bir yaklaşımda olduğum asla düşünülmesin. Öyle bir zihniyeti benimseyen ve düşünen birisi değilim. Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız muhtemel büyük tehlikeye parmak basmak ve dikkat çekmek için bunları yazıyor ve paylaşıyorum.

FETÖ, PKK,İŞİD gibi terör örgütlerinin eleman edinim yol ve yöntemlerini irdelediğimizde, imkanları kıt, ekonomik ve sosyal açıdan çocuğuna hiçbir şey veremeyen ailelerin bilinçsizce çok çocuk sahibi olmaları çok önemli bir faktördür. İmkansızlık içindeki ailele  çocuklarının “Terör Tuzağı ve Batağına”düşme riski hep daha yüksektir.

Doğudaki bazı yerleşim yerlerinde yaşadığımız Hendekli çatışmalarda kullanılanların, İŞİD’in Gaziantep katliamında kullandığı canlı bombanın çocuk yaşta olması, FETÖ’nün kamikaze şeklinde beyinlerini yıkanıp, 15 Temmuz’da ülkemizde katliam yapanların, ailevi ekonomik imkanları sınırlı ailelerin çocuklarından devşirilmesi bu konudaki tehlikenin büyüklüğünün en büyük işaretidir.

Bu bağlamda;  devletin yetkili, ilgili veya derin kurum ve birimleriyle bu konuya eğilmesi şart ve elzemdir.

Mültecilerle ilgili çocuğu olanların yeni çocuk yapmaması için önlem alınması kaçınılmazdır. Basit bir örnekle; trafik ışıklarında, orda, burda, şurda kucağında çocukla, yazın sıcakta kışın soğukta, rikkatlere ve vicdanlara azap çektiren görüntülerin önüne geçilmesi gereklidir.

Ülkemizin bazı bölgelerinde, sorumsuz ve bilinçsiz şekilde, hiçbir gelecek kaygı ve düşüncesi olmadan, -dilim varmıyor ama- sadece sayıdan ibaret nitelik arz eder şekilde bilinçsiz doğumlara bir önlem alınmalıdır.  Aksi takdirde ülkemizin her bölgesi, şehri, beldesi kısaca tüm yerleşim yerleri sadece karnını doyurmak için her yolu mübah sayabilecek kişiler nedeniyle kaotik bir duruma düşme riskiyle karşı karşıyadır.

FETÖ gibi, PKK gibi, İŞİD gibi örgütler eleman ihtiyacı karşılamakta hiç zorlanmayacaklardır. Çünkü bir çocuğun en zor kopacağı unsur ebeveynidir. Onlardan kopartılan çocuk ise en tehlikeli bireye dönüşür. Anne- baba irtibatı kopmuş birisi hiçbir otoriteyi tanımaz. Artık beyinleri şizofrenik kullanıcılara teslim edilmiş birer canlı bombaya veya kamikazeye dönüşmüş “robotik”aygıtlar gibi olurlar. Ekonomik ve Sosyal imkansızlık, bilinçsizlik, eğitimsizlik vb. gibi eksikliklere rağmen gelecek düşüncesi olmadan çocuk yapılması, Terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürülmesi demektir.

Tehlikenin ve sıkıntının bu yönünü görmek, gözlemek ve acilen önlem  almak şarttır. Aksi takdirde yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında hiç hükmünde kalabilir.

Sağlıklı, kaliteli, eğitim ve birikimi yüksek, milli ve yerli, etnik, mezhebi, coğrafi dengenin sürdürülebilir olduğu, devlet ve milletine sadakati önceleyen kişilikte bir nesil için doğum ve nüfus planlaması şarttır. Kastettiğimiz katiyyen doğumları ve nüfus artışını engelleme  değildir. Sadece insan kalitesinin artırılması ve ülkemizin tamamını kapsayan, adil ve eşit bir demografi ve nüfus artış düşüncesidir.

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/feed/ 0
Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:09:34 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3291 Kaht-ı Rical: Bir memlekette devlet ve siyaset adamları ve de akil ilim insanının bulunmaması. Bir başka deyişle; ‘Devlet adamı kıtlığı’ demektir. Son on yıldır Avrupa büyük bir “yönetişimsizlik” içinde kıvranıyor. Avrupa kötü yönetiliyor ve hatta yönetilmiyor, sanki yönetiliyormuş gibi… Bunun nedenlerinden birisi ve hatta en önemlisi “lider” sorunudur. Yani “Kaht-ı Rical” meselesi… Geçmişte karizmatik liderleri oldu …

The post Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Kaht-ı Rical: Bir memlekette devlet ve siyaset adamları ve de akil ilim insanının bulunmaması. Bir başka deyişle; ‘Devlet adamı kıtlığı’ demektir.

avrupada_lider_kitligi_ve_yonetimsizlik_1479340237_999

Son on yıldır Avrupa büyük bir “yönetişimsizlik” içinde kıvranıyor. Avrupa kötü yönetiliyor ve hatta yönetilmiyor, sanki yönetiliyormuş gibi Bunun nedenlerinden birisi ve hatta en önemlisi “lider” sorunudur.

Yani “Kaht-ı Rical” meselesi…

Geçmişte karizmatik liderleri oldu Avrupa Ülkelerinin; Napolyon’dan De Guille’ye savaş ve siyasi kriz anlarının liderleri vardı.

Whinston Churchill vardı. Başarılı veya başarısız ama liderdi, siyasi ve yönetsel bir karizması vardı.

Bismarck vardı, Friedrich Ebert vardı, Konrad Adenauer vardı…

Talleyrand gibi diplomasi kurdu bir diplomat vardı.

Son çeyrek asırda ise; İngiltere’de Margaret Thatcher, Tony Blair, Fransa’daFrançois Mitterand, Almanya’da Gerhard Schröder vardı.

Ama son yıllarda Avrupa ülkeleri ve dolayısıyla AB büyük bir liderlik sorunu yaşıyor. AB’nin lokomotifi olan Almanya, İngiltere ve Fransa “karizmatik devlet adamı kıtlığı” yaşıyor. Bu ise bütün Avrupa’yı derinden etkiliyor.

Lider eksikliği ve buna bağlı ortaya çıkan kötü yönetim AB’de ekonomik sıkıntılara, gelir adaletsizliklerine, siyasi karmaşıklığa ve ciddi yönetsel boşluklara sebebiyet vermektedir.

Silvio Berlusconi’ye bile rahmet okutacak bir lider acziyeti ve boşluğu oluşmuş haldedir. Bu  ise “kötü yönetişimi” getirmekte, bunun sonunda da marjinal ve uç eğilimler güç kazanmaktadır.

ABD’de Trump’un Başkan’lığı kazanması sonrası Avrupa ülkelerinde  yapılacak seçimlerde aşırı sağın, faşizan eğilimlerin  beklenilmedik sonuçlar alması muhtemeldir.

Çünkü Avrupa devletleri yönetim açısından aciz ve çaresiz şekilde “otomatik pilotaja” bağlanmış uçak gibi kendi kendine yönetilmektedir. Düşünün Fransa Sarkozy gibi bir adamı yeniden devlet başkası seçmeyi düşünecek kadar çarnaçar hale gelmiş bulunmaktadır.

Tüm bu soruna rağmen Avrupa Birliği ne yapıyor…?

Kendi içlerindeki sorunu görüp, doğru tesbitlerde bulunup çareler üretmek yerine, Türkiye üzerinden sorunu unutturma, yok sayma ve kamuflaj peşinde adımlar atıyor.

Bakıyoruz AB Dışişleri bakanları Türkiye gündemli acil toplanıyor. Türkiye’deki insan hakları ve özgürlükleri konuşmak için….

AB liderleri toplanıyor Türkiye konulu…

AB parlamentosu Türkiye’de terör yapıcıları ve onların siyasi uzantılarını misafir ediyor.

2015’in ikinci yarısında AB Dönem başkanlığını Lüksemburg yapıyor ve 600 bin nüfuslu bu ülkenin başkanı Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor. Şuanda 5 milyon nüfuslu Slovakya AB’ye dönem başkanlığı yapıyor ve 1 Ocak 2017’den sonra ise altı ay 500 bin nüfuslu Malta başkanlığı yürütecek.

Kati Piri denen 37 yaşında, kendini Bayan Talleyrand, diplomasi ve insan hakları kompedanı sanan, Terör ve terörist siyasilere kol  kanat germeyi maharet addeden ukala birisi AB’nin Türkiye Raportörü oluyor ve  hazırladığı raporlarla 80 milyonluk Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor.

Federica Mogherini, Avrupa parlamentosu Başkanı Alman Martin Shultz verdikleri beyanatlarla Türkiye üzerinden prim yapmaya ve rüşt ispatı yapmaya çalışıyorlar.

Birinin kendini “lider” sanmasıyla lider olunmuyor. Türkiye’ye sürekli eleştiri getirmekle, devamlı atarlanmakla, “görüşmeleri durduralım, askıya alalım, şöyle edelim böyle edelim, Türkiye’deki gelişmelerden kaygılıyız, idam kararı kırmızı çizgimizdir” vb. gibi laflarla karizmatik lider olamazsınız. Bunları sürekli dile getirmek sizi AB veya kendi ülkelerinizde lider yapmaz.

AB yetkilileri bu tür söylem ve eylemlerle lider olunmayacağını bilmeli ve ülkelerindeki devlet adamı eksikliğinin farkına varmalıdırlar. Aksi takdirde öyle kişiler çıkacak ki; Hitler’e, Musollini’ye, Berlisconi’ye rahmet okutacaklardır.

AB ve özellikle de bu Birliğin lokomotifi olan Almanya ve Fransa aklını başına almalı ve “kötü yönetişim”den kurtulmanın çaresinin Türkiye’ye saldırmak olmadığını anlamalıdırlar. Kendi içlerindeki eksiklerin izalesini Türkiye aleyhtarlığı ve Terör Örgütlerine destek vererek kamufle etmeyi bırakmalıdırlar.

Şapka düştü kel göründü, Avrupa’nın özgürlük söylemlerinin sadece kendini düşünen bencilliğini kapatmaya artık gücü yetmiyor. Küresel Teröre karşı derken Küresel Terör yapıcısı ve hamisi oldukları ortaya çıktı.

Türkiye’nin artık size ihtiyacı ve müdanası yoktur. Siz önce kendi sorunlarınızı çözmelisiniz. Bir İngiltere’yi bile Birlikte tutamadınız. Onlar bile ayrılma kararını verdi. Türkiye’yi zaten almadınız. Bundan sonra da müzakereleri durdursanız ne önemi var.

AB’nin ve dolayısıyla Avrupa’nın yakın gelecekte ekonomik ve sosyal çöküşünü göreceğiz. Bunun işaret fişekleri atılmaya başladı. Hele de;  bu kritik süreçte yaşanılan “lider, devlet adamı kıtlığı” bu sıkıntıyı ve çöküşü hızlandıracaktır.

Önümüzdeki yıllar Avrupa için çok ciddi kırılmalar, sıkıntılar ve karmaşaya hamiledir.

Bekleyip göreceğiz…

The post Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/feed/ 0
15 Temmuz ihanet gecesi https://www.hatayinnabzi.com/15-temmuz-ihanet-gecesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=15-temmuz-ihanet-gecesi https://www.hatayinnabzi.com/15-temmuz-ihanet-gecesi/#respond Tue, 19 Jul 2016 12:32:32 +0000 http://www.hataytr.com/?p=2816 İhanet, ihanet, ihanet. Hava ihanet kokuyor, millete, devlete, vatana, dine, insanlığa ihanet… Nasıl bir kalleşlik, kahpelik, alçaklık… Türk Devlet Tarih Geleneğinde  görülmemiş bir ihanet… Düne kadar bu ülkenin efradı gibi görülen “suretlerin” sinsi, münafıkça ve yılan gibi bir ihaneti… İslamı  ve Yüce dinin her türlü enstrümanını kullanarak palazlanmış ve bugün gerçek yüzünü ortaya çıkarmış, büyük, …

The post 15 Temmuz ihanet gecesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
İhanet, ihanet, ihanet. Hava ihanet kokuyor, millete, devlete, vatana, dine, insanlığa ihanet…

Darbe Girişimi

Nasıl bir kalleşlik, kahpelik, alçaklık…

Türk Devlet Tarih Geleneğinde  görülmemiş bir ihanet…

Düne kadar bu ülkenin efradı gibi görülen “suretlerin” sinsi, münafıkça ve yılan gibi bir ihaneti…

İslamı  ve Yüce dinin her türlü enstrümanını kullanarak palazlanmış ve bugün gerçek yüzünü ortaya çıkarmış, büyük, derin ve kahreden bir ihanet…

Tıpkı ve maalesef Dede Korkut’un dediği gibi: “Hain içerdeyse, kapı kilit tutmaz oğul” diye uyardığı bir can acıtan, içimizi yakan, yürek dağlayan bir ihanet…

Masum yüzlerle, her türlü manevi duyguyu sömürerek, bizdenmiş gibi  olup, içten içte en büyük düşmanlık besleyerek icra edilen bir ihanet…

Bu ülkenin ve cefakar milletin ekmeğini yiyip, suyunu içip, devletin tüm imkanlarını kullanarak bir makama, göreve gelenlerin kahpe, kalleş ve zalimce bir ihanetiyle karşı karşıyayız.

Bu ihanet şebekesi devletin silahlarıyla milletin fertlerini şehit ediyor,

Devletin tankını milletin üzerine sürüyor, insanları eziyor, acımasızca canına kast ediyor,

Devletin ve milletin uçaklarıyla, milletine, devletine bombalar yağdırıyor,

Devletin ve milletin uçaklarıyla, milletin “Mabedi” Meclisi bombalıyor,

Devletin ve milletin silahlarıyla ihanete ortak olmayan askerlere, polislere ve halka acımasızca ateş ediliyor, katliam yapılıyor.

Bunlara Türk denemez, Müslüman denemez, insan denemez. Ama bunlar Türk Devletinin “Peygamber Ocağı” denilen Askeriye üniformasıyla “Terörist Saldırı” yapıyor.

Bunlar general, subay, asker sıfatlarının hiçbirini hak etmiyorlar, sadece bu ulvi, manevi ünvan, rütbe  ve görevleri lekeleyen “ruhunu şeytana satmış, cinnet haline girmiş, vicdanları sükut etmiş” canilerden başkası değildir.

Siz nasıl bu hale gelebildiniz, nasıl bu kadar zalimleşebildiniz, nasıl bu kadar canileştiniz, nasıl böylesi bir ihaneti irtikap edecek hainliği içinizde büyüttünüz.

Siz nasıl size güvenip sırtını dayayan komutanları sırtından hançerliyorsunuz, nasıl size evladım diyen halka kurşun sıkıyorsunuz, nasıl devletinizi yönetenlere bu kadar büyük kin ve garezle düşmanlık ediyorsunuz.

Siz nasıl Başkomutan olan Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye teşebbüs edecek kadar gözü kan bürümüş hale geldiniz, Başbakana ve devlet yöneticilerine saldırıya geçtiniz…

Allah’ım ehl-i insaf olan hiç kimsenin aklı ermiyor, vicdanı almıyor, yüreği dayanmıyor…

Cumhurbaşkanı’nın yaveri  hain çıkıyor, Genel kurmay Başkanının yaveri hain çıkıyor, kuvvet komutanlarının yakınındakiler ihanet ediyor. Bir anda içlerinde sırtlan gibi biriktirip, yıllardır sakladıkları alçaklıkları  yüzeye çıkıveriyor.

Bu insanlar nasıl bu kadar soğukkanlı katliamı, ihaneti, vahşeti işleyebiliyor,

Ama  bu zalimlerin, canilerin, hainlerin göz ardı ettiği İlahi olan bir adalet ve“Kahhar-ı  Zülcelal” var…

Bizim inandığımız Rabbimizin adaleti var hesabı var, zalime “kahhar” sıfatı var…

Sizler bilmezsiniz bunu…  Çünkü sizler Rabb’ül Alemin olan Yüce Allah’a inanmış olsaydınız bu vahşeti işlemezdiniz.  Sizler İslam öncesi putlara tapanlar gibi;  olmayan vicdanınızda, aklınızda, ruhunuzda oluşturduğunuz“Beşeri Mabud”a inanan putperestsiniz. Ki bu katliam ve ihanetleri yapabildiniz ve yapıyorsunuz.

Ama unutmayın ki; “beşer zulmeder fakat kader adalet eder” sözü muvacehesinde  bizim inandığımız Allah’ın gazabı, bu milletin laneti ve bu devletin çelik yumruğu  sizin üzerinizdedir ve bunu tüm zerrelerinizde hissedip yaşayacaksınız.

Masumu katletmenin, öldürmenin ve ihanetin bedelini hem “Gazab-ı İlahi”hem de kanuni olarak bu dünyada da, ahirette de ödeyeceksiniz.

Bu milletin, bu  ümmetin, mazlumların duası hainlere yol vermeyecektir ki vermedi de…

Yaptığınız ihanetle, tarihe  büyük harflerle “HAİN” olarak not düşüleceksiniz.

Türk Tarihinde sizler gibiler yeni nesil tarafından lanetle anılmaktadır ve siz de bu “lanetlenmiş hainler” listesine isimlerinizi eklediniz….

Bu devlet  ve  bu millet “şerbetlidir”.  Bilesiniz ki; bu millet “mabedinin göğsüne namahrem eli” değdirmeyecektir.

Artık devlet daha müteyakız, daha dikkatli ve daha uyanık davranacaktır ve artık “devr-i sabık” başlamıştır. Artık bu dünyadaki hesap dönemi başlamıştır ve ihanetin, dökülen kanın, hayatını kaybeden şehitlerin hesabı sorulacaktır. Kimsenin buna kuşkusu olmasın…

Milletimize geçmiş olsun, şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum…

Dayasın düşman vatanın böğrüne hançerini
Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini…

The post 15 Temmuz ihanet gecesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/15-temmuz-ihanet-gecesi/feed/ 0
Avrupa için yolun sonu mu? https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=avrupa-icin-yolun-sonu-mu https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/#respond Mon, 27 Jun 2016 21:15:41 +0000 http://www.hataytr.com/?p=2743 Avrupa Birliği yol ayrımında… İngiltere’de referandum sonrası ayrılma kararı çıkması 28 ülkeyi çok ciddi bir dönemece soktu. İngiltere zaten, kısmen birliğin içinde idi ama bu ayrılık sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Aslında AB kendi içinde besleyip büyüttüğü aşırılıkların kurbanı oluyor: Uç Akımlar, Aşırı Sağcılar, İslamafobiya’lar, Mülteci ve Göç aleyhtarlığı, Kibir, bencillik, Narsistik bir Egoizm… …

The post Avrupa için yolun sonu mu? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Avrupa Birliği yol ayrımında… İngiltere’de referandum sonrası ayrılma kararı çıkması 28 ülkeyi çok ciddi bir dönemece soktu. İngiltere zaten, kısmen birliğin içinde idi ama bu ayrılık sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Avrupa birliği ve İngiltere

Aslında AB kendi içinde besleyip büyüttüğü aşırılıkların kurbanı oluyor:

Uç Akımlar,
Aşırı Sağcılar,
İslamafobiya’lar,
Mülteci ve Göç aleyhtarlığı,
Kibir, bencillik, Narsistik bir Egoizm…

Tüm bu nedenlerle Avrupa, başka ülkelere  bilhassa da Türkiye’ye vazettiği“çağdaş ve medeni” değerleri kendi  bünyesinde uygulamamasının bedelini ödüyor. Çünkü kendisi -sözüm ona- “evrensel değerler, demokratik kalite, insan hakları ve ayrımcılığa karşı olmak vb. gibi” olgularla aleme nizam verirken, içindeki  uç ve uçuk refleksleri görmezden geldi. Ama bu bir kaderdir, ki; döner gelir ve sonunda seni  de vurur.

“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” sözü şimdilerde cuk diye oturmaktadır gediğine.

Türkiye ile ikili diplomatik görüşmelerde başka şeyler söyleyin, Türkiye’yi istiyoruz deyin, güzel ve olumlu laflar edin; ama sonra onulmaz bir oportünizm içinde medyaya, vitrine bambaşka şeyler dillendirin…

1963’ten beri bir AB hayaliyle yaşadık durduk. Kriterler koydular, onları yaptık. Bu defa yeni kriterler koydular. Ortalama bir insan ömrümüz gitti bu mücadele ve hayalle. Ama hiç bitmedi ölçütleri, kriterleri, ödevlerimiz…

Artık konjonktür değişti, düşünmesi gereken Avrupa Birliği. Çatlak başladı, ekonomik sıkıntılar baş gösteriyor ve İngiltere çekiliyor… On milyona yakın  mütecaviz mülteci AB kapısında… Şuana dek buna Türkiye’nin çabaları bir ölçüde teskin edici oldu. Ama nereye kadar, herkesin sabrının bir sınırı var…

Çok yakın zamanda akın akın mülteciler Avrupa kapısına dayanınca bakalım ne olacak ey AB…

Kendileri yıllarca biz ve bizim gibi ülkelerde terör ve teröristi desteklediler. Şimdi bumerang gibi döndü kendilere. Kendi içlerinde ortaya çıkan uç akımların terörize olmuş boyutlarda eylemlerine bakalım ne yapacaklar.

Çünkü bu böyledir; senin terörün kötü, benimki iyi şeklinde bir yaklaşım bitirir, yanlıştır, vahim  ve tehlikelidir…

Almanya, Fransa, Belçika, İtalya, Avusturya, Hollanda ve diğerleri….

Artık siz düşünün; öyle görülüyor ki  şimdiye dek bize attığınız ve attırdığınız bomba artık kendi elinizde, kendi evinizde …

Bakalım ne olacak hep beraber göreceğiz…

Domino taşları gibi yakında yıkılmaya başlayan bir Avrupa efsanesi görülürse hiç şaşırılmasın. Çünkü; kendi içlerinde oluşturdukları “nefret söylemi, acımasız ve vicdansız bencillik, evrensel hümanistik tavrın altındaki sinsi kalleşlik” tavırları önü alınmaz bir “Eurofobiya” oluşturdu.

Bunun sonunda kendi elleriyle oluşturulan bu algı artık karşıt bir ateşe ve  mütekabil bir nefrete dönüşmeye başladı.

Çünkü böyledir toplumsal ruhun evinimi ve dönüşümü…

Nefret nefreti çağrıştırır…

Ve işin en ilginci de Avrupa’yı; o gözlerde büyütülen efsanevi AB varlığını, yine Avrupa’da yaşayan “dışlanmışlar, nefret edilenler, horlananlar, şarklı, oryantal diye vasıflandırılanlar” yerle bir edecek ve başlarına bela olacaktır.

Ne ekersen onu biçersin…

The post Avrupa için yolun sonu mu? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/avrupa-icin-yolun-sonu-mu/feed/ 0
Uzun adam ve kısa’laşıp cüce’leşenler… https://www.hatayinnabzi.com/uzun-adam-ve-kisalasip-cucelesenler/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=uzun-adam-ve-kisalasip-cucelesenler https://www.hatayinnabzi.com/uzun-adam-ve-kisalasip-cucelesenler/#respond Fri, 20 May 2016 06:34:48 +0000 http://www.hataytr.com/?p=2361 Bir ‘Uzun Adam’ var… Ve bir de ‘Uzun Adam Halkası’… Halkanın içinde Uzun Adam’a övgüler var, sevgiler var, hayranlık var… Uzun Adam’a hariçten gelen saldırı ve muhalefete karşı bu cansiperane göğüs gerenler var… Halkanın içinde bulunan siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve televizyoncu için “Uzun Adam”  mehabetli, vakur ve “hiç eğilmemiş  mağrur”… Tevfik Fikret’in çınar şiirinde; “hani birgün Topkapı’dan …

The post Uzun adam ve kısa’laşıp cüce’leşenler… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Bir ‘Uzun Adam’ var… Ve bir de ‘Uzun Adam Halkası’… Halkanın içinde Uzun Adam’a övgüler var, sevgiler var, hayranlık var…
Uzun adam ve kısa'laşıp cüce'leşenlerUzun Adam’a hariçten gelen saldırı ve muhalefete karşı bu cansiperane göğüs gerenler var…

Halkanın içinde bulunan siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve televizyoncu için “Uzun Adam”  mehabetli, vakur ve “hiç eğilmemiş  mağrur”

Tevfik Fikret’in çınar şiirinde; “hani birgün Topkapı’dan geliyorduk, yol üstünde bir çınar gördük” misali…

Mağrur derken de açıklama yaparlar, “kibir içerikli değil, onurlu, gururlu ve diklenmeden dik duran”

Hani kendilerinden başkası tarih, şiir, tarihsellik nedir bilmez ya… “Aman yanlış anlamaya da meydan vermeyelim, sözün kaynağını da açıklayalım”diye açıklama yaparlar bir de…

Muhalefet diktatör der, otoriter der, tek adam der, bunlar hırsla ve hızla çıkışırlar: “Siz aynaya bakın, tek parti dönemine, milli şef dönemine bakın.”derler

Uzun Adam’ın uçağına binmenin ayrıcalığı onlar için bir fazilettir; nev’i şahıslarına münhasır bir ayrıcalıktır.

Uzun Adam halkasındayken her dönem milletvekili, bakan, partide yetkili konumda olurlar, onlar için her şey güzeldir, günlük güneşliktir…

Grup başkanvekili olurlar, Adalet Bakanı olurlar, Sanayi Bakanı olurlar. Uzun adam o vakit adamın dibidir ve hakkaniyeti en iyi bilendir…

Meclis başkanı olurlar, Başbakan yardımcısı olurlar, Milli Eğitim Bakanı olurlar, Uzun Adam’ın parti sözcüsü olurlar… Uzun Adam en faziletlidir, en haklıdır, en doğrudur…

Gazeteci olurlar, seyahatler ederler, hayatlarında hayal edemedikleri gazetelerde yazarlar, TV’lerde program yaparlar… Uzun Adam baş tacıdır, ne yapacağını bilendir, ülkesi için her fedakârlığı yapandır…

Danışmandırlar, başdanışmandırlar, akademik titrlerinin yanında popülaritenin de etiketi eklenmiştir isimlerine… İşte o zaman Uzun Adam aslında ufku geniş, entelektüel birikime sahip ve bilime açık biridir…

Böyle böyle uzar gider,  on dört yıllık Uzun Adam’la yolculuk hikâyesindeki bu örnekler saymakla bitmez….

Ama bir de ne görüyoruz….!
Şaşkınlıkla izliyoruz.
Gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor…

“Nefesi yetmez”lerden bazı “Kifayetsiz muhteris”ler, “Uzun Adam Halka’sından” çıkartılır….

Birlikteliğe son verilenlere “Bu bir kutsal yolculuk deniyor, kızmayın darılmayın, bu yolda herkese yer ve ihtiyaç var, şimdi nöbet değişimi vaktidir bu bayrak yarışında deniyor.”

Uzun Adam Halka’ya dâhil ederken yüzlerdeki memnuniyet ifadeleri bir anda kızgınlığa, nefrete ve korkakça sinsi bir eleştiri sürecine giriyor…

Bir anda “aydınlanma” yaşanıyor…
Cem Yılmaz’ın tabiriyle, “Uzaktan bir ışık gördüm, bana gel gel diyordu”

Halkadan çıkanlar ne hikmetse bir anda aydınlanıyor, ışık görüyor,  kendine geliveriyor;

“Yanılmışız, fark etmemişiz, basiretimiz bağlanmış” demeye  matuf sözlere başlıyorlar…

14 senedir dibinde gölgelendikleri, olmayan kişiliklerine itibar kazandırdıkları Uzun adam halkasına ağdalı cümlelerle, inceden göndermeler ve sövmeler başlıyor…

Yok efendim, “Uzun Adam aslında bizimbildiğimiz kadar uzun değilmiş, aslında kısaymış da göz yanılması yaşamışız, esasında halüsinasyon görmüşüz,” demeye başlıyorlar.

Ha bir de kerametfuruşluk boyutlu şöyle derler: “Biz kapalı kapılar ardında şimdiki dediklerimizi çok söyledik ama Uzun Adam dinlemedi, biz doğru bildiklerimizi halkanın içindeyken de çok söyledik ama bizi dinleyen olmadı.”

Beyler
Uzun Adam aslında daha Uzun bir Adam’mış…

Çünkü sizin adam olmadığınızı siz halkanın içindeyken de anlıyormuş, biliyormuş, görüyormuş.

Evet, iyi ki sizi dinlememiş, çünkü sizin adam olmadığınızı taa o zamandan adam yerine koyup sözünüzü dinlemeyerek göstermiş ama siz dinlenmediğinizi anlamayacak kadar irfan sahibi olmadığınızı görememişsiniz.

Eğer Adam olsaymışsınız; “Ben doğru bildiklerimi söyledim ve sözüme itibar edilmeyen yerde kalmam” diyecek adamlığı gösterirmişsiniz.

İki şey var;

Birincisi siz 14 yılda -sözüm ona- gerçekleri göremeyecek kadar kör ve ufku dar bir adammışsınız.

Veya da; 14 yıllık geçmişiniz noktalanınca 14 ay geçmeden kendi geçmişine sövecek kadar nankörmüşsünüz.

Beyler, Bayanlar…

Söylediğiniz sözlerle kendinizi batırdığınızın farkına varın artık,
Olmayan ve var sanılan sanal itibarlarınızı sıfırlamaktan vazgeçin…

Sizin olmayan kişiliğinize “adamlık algısı” oluştu, bırakın ve susun bari de, bu algı birazcık daha sürsün…

Yahu olmayan kişiliğinizi, nankörlüğünüzü, kıvırganlığınızı bu kadar erken ifşa etmeyin…

Uzun Adam hep aynı idi…
Ve adam gibi adamdı.

Biliyor musunuz?

Değişen sizsiniz, metamorfoza (başklaşıma) uğrayan sizsiniz.
Koltuk gitti, bakanlık gitti, makam gitti, köşe gitti, program bitti, hortumunuz kesildi, cilalarınız döküldü…

Siz bittiniz…

“Uzun adam” hala uzun…
Ve uzayarak da Ulu bir Çınar gibi mehabetle yüceliyor, serpiliyor…

Millet ve Ümmet, duasıyla suluyor adeta “Uzun Adam” çınarını…

Ama siz kısalıyorsunuz, küçülüyorsunuz, minikleşiyor, cüceleşiyorsunuz…

Hani vardır ya, kalitesiz kumaştan bir elbiseyi yıkayınca, çeker kendini… Kalitesizliği ortaya çıkar ya…

İşte siz de aynen öyle kişilik kısalması ve küçülmesi yaşıyorsunuz…

Bari susun, susun da adam olduğunuz sanılsın biraz…

Hiç olmazsa susarak yerinizde sayınız da olmayan sermayenizi tüketmeyiniz…

Hakkınızda oluşan sanal algıyla “Çekildik izzeti ikbal ile bab-ı hükümetten”deyin de zihinlerde adam sanılarak kalasınız…

Yoksa, “Kovuldun zilleti ikbal ile bab-ı hükümetten” sözünün en büyük muhatabı olacaksınız ve maalesef oluyorsunuz da….

Ha bir de, “Yel kayadan ne koparır” derler ya. Sizin teraneleriniz ve küçücük beyinciklerinizle -güya kurnazca söyledikleriniz- sadece sizi bitirir, Uzun Adam’ı değil….

Siz Uzun Adam’ın gölgesinde gölgelendiniz ama siz gölgesi bile olamayacak kadar zavallılar ve silikleşebilen kişiliklersiniz.

O yüzden size “gölge etmeyin” bile diyemiyorum

Bilin ki; bu millet sizleri gördükçe Uzun Adam’ın adamlığını daha da hissediyor, daha çok seviyor ve sizin gibi adam’sızlık hastalığında olanların tasfiyeleri için Uzun Adam’ın tercih, feraset ve basiretine gıpta ediyor….

Ve bu millet Uzun Adam’a diyor ki;

Bu yolda ölenler oldu
Vurulup düşenler oldu
Nefesi yetemeyip
Bu yoldan çıkanlar oldu…
Bir “Sen” kaldın geride…

Uzun Adam;  yolun açık olsun…. nefesin bol, gönlün mesrur, kalbin sürürlu, milletin ve ümmetin duasıyla, kutsal yolculuğunda Allah muinin olsun… Allah menzile ulaşabilenlerden eylesin…

Sen yürüyüşüne devam et, “it ürür kervan yürür”

The post Uzun adam ve kısa’laşıp cüce’leşenler… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/uzun-adam-ve-kisalasip-cucelesenler/feed/ 0
Yeni Türkiye’nin esas yolculuğu şimdi başlıyor.. https://www.hatayinnabzi.com/yeni-turkiyenin-esas-yolculugu-simdi-basliyor/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=yeni-turkiyenin-esas-yolculugu-simdi-basliyor https://www.hatayinnabzi.com/yeni-turkiyenin-esas-yolculugu-simdi-basliyor/#respond Sun, 08 May 2016 15:41:39 +0000 http://www.hataytr.com/?p=2152 Uzun, çetin ve yorucu bir yolculuğa çıkarken, menzile salimen ulaşmak için yolculuk öncesi ciddi hazırlıklar yapılır. Araca bakım yaptırılır. Uzun yol  için daha dinamik ve yolculuğu akıcı kılacak zinde ve güzergah bilgisi olan, cesur ve fikirdaş bir kaptan temin edilir. Aracın deposu fullenir. Bagaja yolculukta lazım olacak levazımat depolanır. İşte Erdoğan, Türkiye ve AK Parti …

The post Yeni Türkiye’nin esas yolculuğu şimdi başlıyor.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Uzun, çetin ve yorucu bir yolculuğa çıkarken, menzile salimen ulaşmak için yolculuk öncesi ciddi hazırlıklar yapılır.

Recep Tayyip Erdoğan Ahmet Davutoğlu

Araca bakım yaptırılır.

Uzun yol  için daha dinamik ve yolculuğu akıcı kılacak zinde ve güzergah bilgisi olan, cesur ve fikirdaş bir kaptan temin edilir.

Aracın deposu fullenir.

Bagaja yolculukta lazım olacak levazımat depolanır.

İşte Erdoğan, Türkiye ve AK Parti de galiba böylesi bir hazırlık sürecini başlattı.

Çünkü 2002’de başlayan yolculuk süresince yaşanılan olaylar ve yol arkadaşlıkları, bundan sonra sürecek yolculuk için yeni bir hazırlık gereği hissettirdi.

Çünkü yolun bundan sonraki kısmı daha çetrefilli,  tehlikeli ve hayati virajlarla donanmış halde.

Evet, yolculuğun ilk etabı  zorlu idi ama inanın bundan sonraki çok daha zorlu görünüyor.

Yolculuğun ilk kısmında sadece yola dair çukurlar, su birikintileri, yağmurlu havalar gibi içsel ve sıradan denecek riskler vardı.

Ama yolun bundan sonraki kısmında özel tuzaklar, yolculukta fitne çıkaranlar, hatta yol kenarından ateş edenler… Fırtınalı, karlı kış koşulları olacaktır.

Bu yolda yolculara çelme takanlar olacaktır, ümitsizliğe düşenler olacaktır, koltuğu değişince nankörce eleştirenler olacaktır, yolcular arasına nifak sokanlar, huzursuzluk çıkaranlar olacaktır. Kaptan öyle bir dirayet, azim ve güçte olmalı ki; yolculuk boyunca  sinirlerine hakim olup, dikkatini dağıtmadan menzile ulaşma kabiliyetini göstermelidir.

Kanımca Erdoğan’ın istediği de budur…

Yoksa değiştirme kararını kaptan kötü diye vermedi. Bu kararın alınmasını sadece; sürüş tekniği, tarz ve strateji konusunda ortaya çıkan farklı perspektifler zorunlu kıldı.

Çünkü gidilecek yol, yapılacak yolculuk hiç hata kaldırmayacak derecede hassas bir etap olmakla birlikte, son  derecede riskli ve inceliklidir.

Riskleri, tehlikeleri ve yol kazalarını artık hepimiz görüyoruz…

Paralel çete yollara pusu kurmuş ve kalleşçe bekliyor. Hatta yolcular arasına karışmış, en küçük sıkıntıda fitne çıkartarak kalplere vesvese verme konusunda çok mahir.

Paralel çete başka işbirlikçiler de bularak yolları tahrip etmekte, zemini bozmakta ve yolu kayganlaştırıp aracı kazaya uğratmak için bütün gücüyle saldırı düzenine girmiş bulunmaktadır.

PKK-Paralel Yapı sırt sırta vermiş, yolcuların menzile ulaşmasına mani olmak için şeytanla bile ittifaka girmeye hazır bir ruh halinde…

Onlar için Türkiye Cumhuriyeti aracı yeter ki  hedefe ulaşamasın, menzile yetişemesin.

Tek istekleri bu ve bunun için de güzergahta her tür kalleş pusuları, puşt zulaları yapmaktan geri durmayacaklardır.

Tam da bu noktada risklerin dününü, bugününü bilen “Reis” yolun bundan sonraki etaplarındaki kahpelikleri, kalleşlikleri, alçaklıkları, olası nifak ve ihtilafları, yolda ortaya çıkacak münafıklıkları, korkakların bedbinliklerini düşünerek ve öngörerek; yol ve yolun güvenliği konusuna bizzat müdahil olma kararı aldı. Artık yolun ve yolculuğun her anında kontrol kendi inisiyatifinde olmalı idi. Çünkü inandığı değerler, misyon ve idrak bu mesuliyeti almasını gerektiriyordu.

Müdahil olmadan izlediği yolculuğu artık bizatihi idare etme noktasında yönetime el koydu.

Çünkü yolculuk artık “olmak ya da olmamak” niteliğine bürünmüş, “İstiklal ve istikbal” boyutlu bir hayat memat yolculuğu idi.

Evet, Türkiye’nin yeni yolculuğu başladı.

Şimdi “Yeni Türkiye” yolculuğu başladı.

Millet, Ümmet, Ortadoğu coğrafyası için yeni bir hayatiyet yolculuğu asıl şimdi başladı.

Eğer Allah ömür verir de  yaşarsak, –çok uzak değil– belki beş yıl, ama en fazla on yıl içinde coğrafyamız ve bu toprak milletleri açısından yepyeni bir doğuş veya (Allah korusun) kopuş niteliği taşıyan günler gelmiş olacaktır.

Çünkü bu topraklar geçmiş tarihinin yaşanmışlıkları gibi belki de çok daha ciddi bir yeniden yapılanmaya, yenilenmeye, değiştirilme ve dönüştürülmeye maruz kalmış olacaktır. Yeni çizilmiş haritalar, yeni hükümranlıklar, el değiştirmeler, adeta yeni bir “Kavimler göçü”ne sahne oluşlar, mezalimler, katliamlar, yaşanması ne yazık ve ne acıdır ki muhtemeldir.

İşte bu yüzden kavi, dik ve diri durabilen Türkiye Cumhuriyeti, bu coğrafyanın ve coğrafya milletlerinin tek ümididir. Türkiye duygusallıktan uzak, uzun soluklu ve dik bir şekilde yolculuğa başlamak, başladığını sürdürmek zorundadır. Buna mecbur ve hatta mahkumdur.

Çünkü bu duruş, tarihin Türkiye’ye yüklediği manevi ve ilahi bir misyondur.

Allah bu yolculukta yola revan olanların, yolu kolaylayanların, yolu temizleyenlerin, yol ve yolculara dua edenlerin muini olsun.

Yazıma Yorgun Demokrat şarkısı sözlerinin bir kısmıyla son vermek istiyorum;

“Karanlık yollardan geçtik
Zehir gibi sular içtik
Bir yanımızda ölüm
Bir yanımızda yar sevdik
Bir değil bin bir kere
Sırat köprüsünden geçtik
Cehennem denen illetin
Ta göğsünü deldik geçtik.
Bu yolda dönenler oldu
Mum gibi sönenler oldu
Yar göğsüne baş koymadan
Vurulup düşenler oldu.
Bir sen kaldın geride
Artık susma Yorgun Demokrat.”

The post Yeni Türkiye’nin esas yolculuğu şimdi başlıyor.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/yeni-turkiyenin-esas-yolculugu-simdi-basliyor/feed/ 0