Erkan YILMAZ Köşe Yazıları | Hatay Haber, Hatay Haberleri https://www.hatayinnabzi.com Hatayın Nabzı Wed, 01 Feb 2017 11:34:10 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.5.2 Neden karışırız başkasının hayatına? https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=neden-karisiriz-baskasinin-hayatina https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/#respond Wed, 01 Feb 2017 11:34:10 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3464 Fatih Sultan Mehmet; ‘İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı sorular sormayacaksınız!   Eğer soracaksan; aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı gibi kulun kula soracağı sorular soracaksınız! Haddini bil, Allah’ın yetkisine ortak olma!’ der… Ne kadar meraklıyız yapmadığımızı başkasına sormaya, Ne kadar istekliyiz başkaları hakkında hüküm vermeye, …

The post Neden karışırız başkasının hayatına? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Fatih Sultan Mehmet; ‘İnsanlara dinin ne, namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi Allah’ın soracağı sorular sormayacaksınız!

 

Eğer soracaksan; aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı gibi kulun kula soracağı sorular soracaksınız!
Haddini bil, Allah’ın yetkisine ortak olma!’ der…

Ne kadar meraklıyız yapmadığımızı başkasına sormaya,

Ne kadar istekliyiz başkaları hakkında hüküm vermeye, ahkam kesmeye,

Ne kadar istekliyiz bencilce “sütten çıkmış ak kaşık” gibiliğe….

Hele konu, “din, siyaset ve ekonomi” olunca hepimiz birer prof. kesiliveririz.

Biliriz hepimiz her şeyi, herkesten daha iyi…

Allame-i Cihan kesiliriz konu bunlar olunca,

Başlarız hükümferma sözlerle; “helaldir-haramdır, günahtır-sevaptır, doğrudur-yanlıştır, caizdir-değildir” diye…

İslam, kimliğimizde yazar sadece, başkaca buluşmamız olmaz yaşarken hayatı,

Mangalda kül bırakmayız cahilce, farkında olmadan cehaletimizin,

Büyük büyük laflar ederiz, bilmediğimiz konularda, her şeyi bilir gibi,

Neden mecburmuşuz gibi zorlarız konuşmaya kendimizi, ilgilendirmeyen konularda,

Neden vazife ediniriz, üstümüze vazife olmayan şeyleri,

Neden hep “durumdan görev” çıkartmaya çalışırız, hiç görevimiz değilken,

Cem Yılmaz’ın skecindeki gibi adama sorarsın:

“Faruk Eczanesi nerede?
Immmm… Faruk Eczanesiiiiii……???
Faruk Eczanesiiiiii…..???
Yahu Faruk kıraathanesi olmasın…”
Halbuki cevabı basit; “bilmiyorum”

Evet bilmiyorum de sadece…

Neden bilmediğimizde “bilmiyorum” diyemiyoruz…

Halbuki susmak, konuşmamak, bilmediğinde “bilmiyorum” demek ne kolaydır.

Ama olmazzzzz…

Yakışır mı bize hiç, ”bilmiyorum” demek…

Konu siyasettir; başlarız konuşmaya adeta “siyaset bizim işimiz” dercesine,

Bizim partimizdense şeytan, melektir bize,

Melek karşı partide ise, şeytandır bizim için…

Partilimizi severiz taparcasına,

Muhalifi yereriz acımasızca…

Partilimizin hatası bile erdemlicedir bize,

Muhalifin doğrusu bile hatadır nazarımızda…

İttifak etmeyiz asgari müştereklerde bile,

İhtilaftayız sevdiklerimizle bile, farklı partilerde…

Neden hep “at gözlüğü” takarız görmeyen gözlerimize,

Neden görmeyiz bakarken, İlahi lütuf gözlerimizle…

Neden mühürleriz kalp gözümüzü, bakar körlüğümüzle,

Neden hep nefret üretiriz, severken bile…

Konu Din olur, ulema kesiliriz hepimiz,

Başlarız; “dinimizin yüceliğinden, büyüklüğünden, ulviliğinden”,

Ömründe bir defa olsun okumamıştır Kur’an’ı mealinden…

“Bu duayı elli kişiye gönderen cennete erişir, cehennemden uzak kalır” mesajları yollarız birbirimize.

Hı hı… o kadar ucuzdu Cennet, lüzumuzdu Cehennem… Öyle mi?

Dijitalize ettik dini, imanı, islamı, ahkamı, Kur’an’ı,… Kısaca dünyayı, ahireti…

Ayet paylaşırız “yeni nesil” iletişim; Sosyal Medya’da…

“Maide Suresi-51: Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin…”

Devamını  ve espirisini sorarsın bu ayetin; “ben hafız mıyım, ayet ayettir, yoksa inanmıyor musun” dercesine bakar yüzüne, münkire bakar gibi….

Bilmez bu ayetin neden’ini, niçin’ini, nerede, hangi şartlarda indirildiğini.

Yaşamsal oportünizmine destek olarak söyler bir hadis (sahihliğini bile araştırmaz),

Ağzının dolusu ile başlar lafa; “Peygamberimiz buyuruyor ki…”,

Görmez o Alemlerin Efendisi’nin; “Muhakkak ki Ben ancak  güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisini…

Aynen Ziya Paşa’nın:

“Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzarında”

(Birçok acemi müneccim gökte yıldız ararken, gaflete dalarak önündeki çukuru göremezler) dediği gibidirler…

Namaz kılmaz, neden namaz kılmıyorsun der,

Oruç tutmaz, niçin tutmazsın der,

Camiye gitmez, “Hayırlı cumalar” mesajı yollar,

Her haltı yer… namazı, orucu, haccı kefaret misali kamuflaj yapar,

Umreye gider turistik seyahat gibi yılda birkaç defa,

“VİP olarak gittim ben” der ballandıra ballandıra…

Sonra çıkar; onun dinine, bunun imanına, ötekinin itikadına kelam eder.

Sanki eline almış bir “İmanölçer”; başlamış İlahi vekaletle(!) Cennet-Cehennem bileti kesmeye…

Karışma ey İnsanoğlu karışma başkalarının imanını, imansızlığını değerlendirmeye, ölçümlemeye…

Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi;

“Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?” senin de…..

Halil Cibran der ki;

“Din bir tarladır insanlar için, sadece menfaati olanlar sürer o tarlayı,
Kimi cennete gitmeyi umut eder dindarların, kimi de cehennem ateşinden korkar cahilce.
İbadet etmezdi insanlar hiçbir Tanrı’ya, yeniden dirilme korkusu olmasaydı.
Ve inkar ederlerdi Tanrı’yı, sevap beklentisi olmasaydı.
Sanki din bir ticarethanedir onlar için; işlettiklerinde kazanıp ihmal ettiklerinde zarara uğradıkları.”

The post Neden karışırız başkasının hayatına? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/neden-karisiriz-baskasinin-hayatina/feed/ 0
El-Bab’da askerlerimizi kim şehit etti? https://www.hatayinnabzi.com/el-babda-askerlerimizi-kim-sehit-etti/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=el-babda-askerlerimizi-kim-sehit-etti https://www.hatayinnabzi.com/el-babda-askerlerimizi-kim-sehit-etti/#respond Wed, 01 Feb 2017 11:09:40 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3461 ABD Ankara Büyükelçisi, Obama Yönetiminin hadsizlikte sınırsızlığını açık bir dille ortaya koydu. “ABD PYD/YPG’ye silah vermedi. Nokta….” sözüyle diplomatik  usul ve esasları ayaklar altına alarak, uluslararası boyutta küstahlığın, düşmanlığın, alçaklığın net cümlesini kurdu. Terör Örgütlerine üstü kapalı destekleyen, büyüten,  yol veren Batı ve özellikle ABD, ilk defa aleni silah desteğiyle kendi “terörize zihniyetine” aleniyet kazandırdı. …

The post El-Bab’da askerlerimizi kim şehit etti? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
ABD Ankara Büyükelçisi, Obama Yönetiminin hadsizlikte sınırsızlığını açık bir dille ortaya koydu.

“ABD PYD/YPG’ye silah vermedi. Nokta….” sözüyle diplomatik  usul ve esasları ayaklar altına alarak, uluslararası boyutta küstahlığın, düşmanlığın, alçaklığın net cümlesini kurdu.

Terör Örgütlerine üstü kapalı destekleyen, büyüten,  yol veren Batı ve özellikle ABD, ilk defa aleni silah desteğiyle kendi “terörize zihniyetine” aleniyet kazandırdı.

Bu bir ilktir.

Sekiz yılı heba eden silik, kişiliksiz ve Terör Örgütleri seviyesine inmiş, mevcut  ABD Yönetiminin acziyeti ve alçaklığı aşikare bir hale geldi.

Önümüzdeki 20 gün içinde bakalım daha neler yapacak “Topal Ördek” ötesine geçip, Terör Ördeği” olan Obama Yönetimi

Çıldırmaya başladılar…

Türkiye Rusya ile beraber bölgesel inisiyatif alarak Suriye sorununa ABD’siz el atınca, zıvanadan çıktılar. Önce Rusya’ya farklı argümanlarla tavır ve tepki koymaya başladılar. Terör Örgütlerine aleni ve açık verdikleri destekle Türkiye’ye ayar vermeye çalışıyorlar.

El-Bab’da 16 Askerimizin şehit olduğu olayı İŞİD’cilerin yapması teknik olarak pek mümkün değildi. Askerlerimize profesyonel istihbarat bilgisi içeren ince bir operasyon yapıldığı görülüyor.

Halep tahliyesi kararı alınmış, Rusya ve İran’la  çatışmaların durdurulması ve taraflar arasında ateşkes sağlanması için ciddi adımlar atmaya yönelik sürece girilmişti. Tüm bu çalışmalarda ABD ve Batı’lı ülkeler yoktu.

Hal böyleyken ertesi gün El-Bab’da İŞİD’i aşan  profesyonellikle askerlerimize saldırı oluyor ve 16 şehit veriyoruz.

Buradan soruyorum ABD ve Batı’lı ülkelere…

Askerimizin olduğu noktaların koordinat bilgileri İŞİD’e nerden gitti?

Yoksa saldıran İŞİD’cilerin içinde çok yakın tanıdıklarınız ve elemanlarınız mı vardı?

Çünkü askerlerimize yapılan o saldırı İŞİD’in tek başına ve kendi kabiliyetiyle yapabileceği bir saldırı değildi.

Bu yüzden buradan diyorum ki; ABD Ankara Büyükelçisi yukardaki açıklamayı yaparken, “gerçek suçlunun ve İŞİD’leşmiş, PYD’leşmiş” terörize zihniyetin sözcüsü olarak mı konuşuyordu?

Hala biz pek farkında değiliz ama ABD ve Batı, 15 Temmuz’da bu ülke insanının, kritik anlarda neyi, nasıl yapacağını çok iyi gördü. Artık yönlendirilen değil, kendi yönünü belirleyen bir Türk Milleti varlığını bilfiil gözledi, yeniden farketti.

Düşünün…

İŞİD’le mücadele en temel ve taviz vermeyeceğimiz mücadele deniyordu. ABD ve Batı “büyük büyük laflarla” bu örgüte karşı acımasız harekata girişeceklerini dile getiriyorlardı.

Geldiğimiz noktada durum nedir…

İŞİD’le mücadele eden bir Türkiye ve İncirlikte yatan İŞİD’e karşı oluşan Koalisyon Güçleri

Yatmakla da kalmayan başta PYD/YPG ve hatta İŞİD’e destek veren Koalisyon Güçleri.

Bölgede Türkiye, Rusya ve İran tarafından oluşturulan ateşkesi hazmedemeyip, çatışmaların sürmesi için gizliden gizliye bölgeye silah ve terörist sevkeden Koalisyon Güçleri…

Maskeler düştü, ABD ve Batı’nın gerçek “terörize yüzü” ortaya çıktı.

Zaten suçlulardı ama ilk defa aleni suçüstü edildiler.
Daha önce PKK’ya destek verirken, vermiyoruz dediler,
FETÖ dedik, 15 Temmuz dedik alakamız yok dediler,
PYD/YPG, PKK’nın aynısı dedik, değiller dediler,

Ama alçak Obama Yönetimi  giderayak Büyükelçisi kanalıyla her şeyi ikrar eden o malum densiz, saygısız, alçak cümleyi kurup sonunda “Nokta” diyerek aslında; “Evet biz  bölgesel terörü destekledik, destekliyoruz. Size düşmanlık eden, kan döken, ülkenizi karıştıran her türlü terör enstrümanına, her türlü desteği verdik. Nokta” itirafında bulunmuştur.

Uyanmak, uyanık olmak zorundayız…

Kuzey Suriye’de, Kuzey Irak’da ve içimizde sadece terörle savaşmıyoruz. Terör üzerinden üstümüze gelen  kahpe ve kalleş ülkelerle savaşıyoruz.

Obama yönetimli terörle  savaşıyoruz,

NATO denilen, “sözüm ona müttefikimiz” ittifak üzerinden Batıyla savaşıyoruz.

İçimizde bulunan elit, Batıcı, Avrupa Değerleri diye cilalanmış beynini, ruhunu Batı’lılara kiraya vermişlerle savaşıyoruz.

Öyle görünüyor ki; Obama Yönetimi alçaklık ve katilliğini son güne dek sürdürecek ve durmayacaktır. “Gem’i azıya almış”casına  saldırmaya devam ederek “cami duvarına işeyen”, ölümü yaklaşan kuduz köpekliğe devam edecektir.

Trump’ı 20 Ocakta halefi Obama tarafından kucağına  bırakılmış bir diplomatik enkaz bekliyor.

Obama Yönetiminin basiretsizliği, kişiliksiz politikaları ve sekiz yıllık yanlışlıkları için Rus Dışişleri sözcüsü Maria Zaharova’nın sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Çok güzel özetlemiş.

Bunu yıllardır söylüyoruz: 8 yıldır Beyaz Saray’da olanlar… Bunlar iktidar değil, dış politikanın beceriksiz, hayal kırıklığı yaşatan ve dar görüşlü grubu. Bugün Obama bunu resmi olarak kabul etti. En şaşırtıcı olanıysa, iki dönemlik başkanlık süresi boyunca uluslararası arenada hiçbir
başarıya ulaşamayan Obama’nın, bunun yerine iktidarına ‘kara bir lekeyle’ nokta koyması.

Bu gruptan bir tek Kerry’ye üzülüyorum. Zira Kerry müttefik olmasa da profesyonel olmaya ve insani saygınlığını korumaya çalışıyordu. Üzerindeki iş arkadaşları ise dört yıl onunla alay etti, ona çelme taktı, çalışmasına müsaade etmedi.

Tanrı Kerry’nin çekmek zorunda kaldıklarını kimseye çektirmesin. Siz ülkenizin dış politikasının çökmesini önlemek için elinizden geleni yaptınız. Fakat bir Rus atasözünde dendiği gibi, Obama’yı kamçılasanız ne olur ki…

Bugün ABD’liler ne teröristler ne de düşmanlar tarafından değil, kendi başkanları tarafından küçük düşürüldü. Bu kez Washington’a tokadı, kendi efendisi attı.

Perde kapandı, kötü oynanan oyun bitti. Tüm dünya, salonun taaa ön sıralarından balkonlara kadar, ABD’nin prestijine, yönetimine Barack Obama ve yarı cahil dış politika ekibi tarafından vurulan yıkıcı darbeyi görüyor. ABD’ye hiçbir düşmanı bundan daha kötüsünü yapamazdı.”

The post El-Bab’da askerlerimizi kim şehit etti? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/el-babda-askerlerimizi-kim-sehit-etti/feed/ 0
Bize artık her gün 15 Temmuz… https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=bize-artik-her-gun-15-temmuz-2 https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/#respond Wed, 01 Feb 2017 11:03:12 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3459 ‘Gerçekler’ ‘Gerekliliği’ mecbur kılar… Bugün “Gerçek” nedir? Ölümler, katliamlar ve hain patlamalar… Ölüm kusup “kaos, ümitsizlik ve kargaşa” bekleyen, “Leş Kargaları” caniler. “Gereklilik” nedir? Katilleri, katliam yapıcıları, hainleri, yardım ve yataklık edenleri, “ölüm kusan şeytanları” imha etmek. ABD ve Avrupa “Gerçek-ötecilik” yaşıyor. Buralarda katliam yapanlar, caniler, masum canlara kıyanlar, hainler baş tacı ediliyor, “özgürlük isteyenler” …

The post Bize artık her gün 15 Temmuz… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
‘Gerçekler’ ‘Gerekliliği’ mecbur kılar…
Bugün “Gerçek” nedir?

Ölümler, katliamlar ve hain patlamalar… Ölüm kusup “kaos, ümitsizlik ve kargaşa” bekleyen, “Leş Kargaları” caniler.

“Gereklilik” nedir?

Katilleri, katliam yapıcıları, hainleri, yardım ve yataklık edenleri, “ölüm kusan şeytanları” imha etmek.

ABD ve Avrupa “Gerçek-ötecilik” yaşıyor.

Buralarda katliam yapanlar, caniler, masum canlara kıyanlar, hainler baş tacı ediliyor, “özgürlük isteyenler” olarak lanse ediliyor, ağırlanıyor, korunuyor, kollanıyor.

Terörle, teröristle, katille hainle mücadele ediyorsun, onlar buna “demokrasi”kılıflı rezervler koyuyor, “insan hakları” kisvesiyle öleni değil, öldüreni savunuyor.

Bu şaşırtıcı mı?

Değil tabi ki…

Çünkü Avrupa veya kısaca Batı, “Gerçekler”le değil de; kendi oportünizmleri çerçevesinde oluşturdukları ve menfaatlerine uygun olan hayali, sanal, soyut “Gerçekötesi” olgu ve algılarla hareket etmeyi tercih ediyorlar.

“Terörle mücadelenize destek veriyoruz.” diye başlayan göstermelik cümlelerinin ardından “Ama….” diye devam eden “terör sevici” söylemli teraneleri başlıyor.

İnsan hakkıymış?

Hangi insanın hakkı?

Ölenin mi yoksa öldürenin mi?

Demokrasi derken; kime demokrasi, kimin demokratik hakkı?

Özgürlük teranesi kimler için?

Masumun hakkı mı, yoksa katillerin özgürlüğü mü?

Artık her şey gün gibi ortada, takke düştü kel göründü ve artık “Medeni Batı”nın gerçek yüzü ortaya çıktı. Terör seviciliği bugün apaçık ortada…

Ölenler demokrasiyi ne yapsın,

Sizin lanse ettiğiniz, dayattığınız, “Ölüm demokrasisi”dir.

Sizin “insan hakkı” dediğiniz haini, katili, zalimi korumaya yönelik haktır.

“Milli Seferberlik İlanı”nı herkes, hepimiz ciddiye almalıyız.

Tarihsel bir kırılma noktasındayız. Artık kendi elimizle başımızı kaşıma dönemindeyiz.

Batı aynı batı, “Medeni(!) Batı bize ve mazlum milletlere karşı her geçen gün “deni (alçak)”leşiyor.

Sloganik cümle gibi gelebilir ama bu işin nirengi noktası budur:

“Her kim ölüm kusuyor ise, Omuz üstünde baş durmamalıdır”

Evet bunu yaparken de;  oluşturulmak istenen, tefrika, kaos, kargaşa, etnik veya mezhebi farklılıkların körüklenmesi, ülkemizde ihtilaf ve iç kavgaların çıkması gibi amaçlara asla müsaade etmeyeceğiz, birlik ve beraberliğimize halel getirtmeyeceğiz.

Bu nokta, bu mücadelenin en önemli nüansıdır ve mutlak anlamda en fazla itina göstermemiz gereken ana konusudur.

Artık ülkemizin her bölgesinde, ilinde, ilçesinde, noktasında topyekün “seferberlik” zihniyetiyle hareket etmek vaktidir.

Zaman artık katili yok etme, mazlumun yaşam hakkını koruma, devlete, millete, vatana yönelik saldırıları önleme ve bertaraf etme zamanıdır.

Bu görev sadece polisin, askerin, resmi yetkililerin görevi değildir. Bu ülkede yaşayan hepimizin görevidir, sorumluluğudur, vatandaşlık borcudur.

15 Temmuz’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Bu bilinçle hareket etmek zorunda ve mecburuz

Çünkü 15 Temmuz Türkiye ve Türk Milletinin uyandığının ilanıdır. Bu uyanışı gören hasım devletler, Haçlılar, “Eski dünya, Yeni dünya bütün Akvam-ı Beşer” saldırılarını daha da artırdılar ve artıracaklar.

Bunun karşısında her günümüz bir nevi 15 Temmuz günü gibi olmalıdır.

Dahili ve Harici alçaklara, hainlere, düşmanlara  her gün müteyakız, dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.

Artık bir “Varlık ve Var olma” mücadelesiyle yüz yüzeyiz.

Her geçen gün yaşadığımız yeni alçak saldırılar, masum kanlarının dökülmesi, devletimize ve bekamıza olan düşmanlık bizi buna mecbur kılmaktadır.

Ya mücadele edip var olacağız veya her gün yeni acı, gözyaşı ve ölümlerle yüz yüze kalacağız.

Artık ölmemek için “negrofilik (ölüsevici)” katilleri  yok etmeye mecburuz.

“Batı ne der, ABD ne söyler, dış basın ne yorum yapar, AB bizimle görüşmeleri keser mi?” gibi söz ve söylemleri bir kenara koyup “Varlık” mücadelemizi, tavizsiz, müsamahasız ve acımasız sürdürmek zorundayız.

Katilin bıçağı boğazımızda, hainin hançeri sırtımızda…

“Medeni Avrupa” ise “demokrasiye dikkat edin, insan (pardon terörist) hakları, özgürlükler (katliam özgürlüğü)” diyor…

S.çayım senin demokrasi anlayışına, insan hakları algına ve özgürlük fikrine…

Mezarda neyleyim ben demokrasiyi bre şerefsiz, “mim’siz medeni”, şerefsizlik ve katillik abidesi Batı…

Evet Ey Türkiye ve Ey Türk Milleti…

Bir daha görüyoruz ki; sadece  “Biz Bizeyiz”, acımızla, kederimizle, sorunumuzla biz bizeyiz. “Türk’ün Türk’den başka dostu yok”

Bu yüzden de;

“Gerçekler” ortada….

“Gereklilik” dediğimiz yapılması gereken de ortada…

Başka çaremiz yok; maalesef bizden giden gidiyor zaten…

Artık gereğini yerine getireceğiz.

Biz de; birlik-beraberlik ve omuz omuza, bizden alanlardan alacağız, almalıyız.

Bize artık her gün 15 Temmuz…

The post Bize artık her gün 15 Temmuz… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/bize-artik-her-gun-15-temmuz-2/feed/ 0
Bir rüya gördüm… https://www.hatayinnabzi.com/bir-ruya-gordum/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=bir-ruya-gordum https://www.hatayinnabzi.com/bir-ruya-gordum/#respond Mon, 12 Dec 2016 18:41:36 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3339 Rüya bu… Hemen herkes rüya görür. Ben de bir rüya gördüm: Televizyonu açıyorum, Haber Bülteni  var, “Flaş Haber, Son Dakika” diyor… Sunucu heyecanla anlatıyor: “Türkiye’de başarısız 15 Temmuz Darbe Girişimi” sonrası Yunanistan’a sığınıp iltica talebinde bulunan “asker elbiseli terörist”leri mahkemeye taşıyan araç havaya uçuruldu. Araçta bulunan ve Türkiye’ye iadesi reddedilen beş kişi feci şekilde can …

The post Bir rüya gördüm… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>

Rüya bu…

Hemen herkes rüya görür.
Ben de bir rüya gördüm:
Televizyonu açıyorum, Haber Bülteni  var,
“Flaş Haber, Son Dakika” diyor…

Sunucu heyecanla anlatıyor: “Türkiye’de başarısız 15 Temmuz Darbe Girişimi” sonrası Yunanistan’a sığınıp iltica talebinde bulunan “asker elbiseli terörist”leri mahkemeye taşıyan araç havaya uçuruldu. Araçta bulunan ve Türkiye’ye iadesi reddedilen beş kişi feci şekilde can verdi. Ölenlerin İstanbul’da yapılan sivil ölümlerin sorumluları olduğu söyleniyor. Yunan güvenlik güçleri eylemin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştiği konusunda bir bilgiye sahip olmadıklarını söylediler..”

Rüya bu ya, başka bir kanalı açıyorum.
Alt yazı şöyle: “Brüksel’de sokak ortasında infaz”…

Bu defa o kanalın haber sunucusu anlatıyor, görüntüler eşliğinde: “Avrupa Birliği’nin Başkenti  Brüksel’de sokak ortasında üç kişi maskeli kişilerce öldürüldü. Failler olay yerinden uzaklaştı. Arama çalışmaları sürüyor ama izine rastlanmadı. Öldürülen kişilerin Türkiye’de gerçekleştirilen bombalı saldırıların failleri ve İnterpol’ce kırmızı bültenle aranan ama Avrupa’da elini kolunu sallayarak dolaşan PKK’lı teröristler olduğu belirlendi. Olayın fail veya failleri aranıyor.”

Uluslararası haberlere bakıyorum bu esnada;
CNN İnternational “Breaking News (Flaş haber)” geçiyor, Christiane Amanpoure sunuyor haberi: Almanya, Fransa ve Londra’da eş zamanlı olaylar gerçekleşti. Olaylarda Türkiye’den kaçan ve bu ülkelere sığınma talebinde bulunan, PKK militanları ve FETÖ örgütü mensupları; işadamı, savcı, hakim, asker ve emniyet mensubu olan pek çok kişi çeşitli şekillerde hayatını kaybetti.

Türkiye’de Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla onlarca insanın hayatını karartan, insanları mahveden bir savcı “kalp krizinden” hayatını kaybetti. Savcının aşırı kiloları nedeniyle kalp yetmezliği çektiği ama ölümünün “manidar” olduğu söyleniyor.

Türkiye’de sıradan küçük bir işletme sahibiyken bir anda ekonomik deve dönüşen işadamı “in” olarak saklandığı “villa”da ölü bulundu. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.”

BBC World News’e geçiyorum,

Bu defa kanalın Türkçe konuşan Türkiye düşmanı ve yabancı muhibbi spikeri anlatıyor: “Avrupa Ülkelerine kaçan Türk Devlet düşmanları için tehlike devam ediyor. Artık onlar için hiçbir yer güvenli değil. Manidar şekilde Türkiye tarafından defalarca iadesi istenen ama Avrupa ülkelerince tepe tepe Türkiye aleyhine kullanılıp iade edilmeyen “Teröristler” bir bir  hayatlarını kaybediyor.  Acaba Türkiye, düşmanlarını ve onlara arka çıkanları kendi usul ve esaslarıyla ortadan kaldırmaya mı karar verdi? Bu konuda Türk yetkililerin açıklaması bekleniyor” diyor.

Sonra “geberen”kişilerin yanında bir not bulunduğunu  ve not’da; “Yediği ekmeğe, içtiği suya ihanet edenler, elbet bedelini öderler” yazıldığını söylüyor.

Ve, “manidar çok manidar” diyor.

Sonra yeniden kendi haber kanallarımıza geçiyorum.

Spiker geçmişten örnekler vererek olayları anlaşılır kılmaya çalışıyor. Elçilerimizi öldüren Ermeni militanlarla mücadeleden bahsediyor.

Ve bir anda Canlı Yayın’a bağlanarak konuyla ilgili bilgisine başvurulan Dışişleri Bakanı’nın konuşmasını veriyor.

Dışişleri Bakanı’mız: Güvenlik güçlerimiz, TSK önderliğinde  Kuzey Suriye’de İŞİD ve PYD/YPG unsurlarına, Kuzey Irak’ta ise PKK’lı teröristlere yönelik operasyonlar yapmaktadır. Kandil ve civarında etkisiz hale getiren PKK örgüt elebaşlarına yönelik başarılı saldırılar tarafımızca yapılmıştır. Bunun sonunda da; Karayılan, Bayık gibi örgütün elebaşları ölü olarak ele geçirilmiştir.

Avrupa, Afrika, Türki Cumhuriyetler, ABD ve Kanada’da yaşanan olaylarla bir ilgimiz yoktur.

Faili meçhul bu olaylar o ülke sınırları içinde gerçekleşmiş hadiselerdir. Her fırsatta güvenli olduklarını iddia edip ülkemin güvensizliğinden dem vuran ülkeler kendileri düşünmelidirler. Olaylar kendi uhdelerinde gerçekleşmektedir.

Bu vesileyle buradan bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Ülkemizde devlete, adalete teslim olan hainler, teröristler, suçlular kanunlarımız muvacehesinde adil ve güvenli şekilde yargılanmaktadır. Devletimiz düşmanlarından intikamını alır ama kinle hareket etmez. Cumhurbaşkanı’mızı öldürmek isteyenleri, arama tarama esnasında öldürme imkanımız varken bile  öldürmedik. Yakalayıp adalete teslim ettik.

Adaletin keskin kılıcından kaçanların yaşadıkları malum son ortadadır.

Kaçaklara sesleniyorum; Ülkenize dönün ve adalete teslim olup ihanetinizin bedelini hukuk önünde ödeyin. Yoksa sığındığınız ülkeler size güvenlik sağlayamıyor.

Bir mezar taşınız bile olmayacak.

Yol yakınken dönün, “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası bile sizin için lütuftur.

Aksi takdirde sokak köpekleri, sırtlanlar, çakallar gibi kaçtığınız ülkelerde haysiyetsiz, şerefsiz ve ihanetinizle can vereceksiniz.

Son olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ölüm olaylarıyla bir alakası yoktur. Ama “hain iflah olmaz”, bir şekilde, bu dünyada da bedel öder ve ödüyor.

Dışişleri Bakanı’mızın da açıklamalarını dinledikten sonra, kendi kendime söylendim; “Evet hainlerin, katillerin, alçakların cezaları Cehenneme bile kalmıyor, bu dünyada da ödetiliyor” 

Sonra uyandım, gerçek mi ki acaba dedim.

Ve inşallah “Rüya-ı Sadıka”dır dedim…. (Rüya-ı Sadıka: Görüldüğü gibi doğru çıkan rüya)

The post Bir rüya gördüm… first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/bir-ruya-gordum/feed/ 0
Rehavet.. Asla, asla, asla https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=rehavet-asla-asla-asla https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:34:09 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3306 Asıl şimdi ‘En çok’ dikkat edilmesi gereken süreçteyiz. Alevleri yükselen bir yangın vardı. Bu yangın, teşbih yerindeyse bir kısım ‘Kötü İtfaiyeci’ tarafından yapılan hain ve alçakca bir kundaklama idi. Alevleri gören “İyi İtfaiyeci”ler ve tüm ahali alevleri söndürmeye koştu. Genç, ihtiyar, kadın, erkek, herkes, dışarıya, yangını söndürmeye fırladı. Korkusuzca; kovalarla, şişelerle, battaniyeleriyle, ne buldularsa onunla …

The post Rehavet.. Asla, asla, asla first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Asıl şimdi ‘En çok’ dikkat edilmesi gereken süreçteyiz. Alevleri yükselen bir yangın vardı. Bu yangın, teşbih yerindeyse bir kısım ‘Kötü İtfaiyeci’ tarafından yapılan hain ve alçakca bir kundaklama idi.

15-temmuz-bogaz

Alevleri gören “İyi İtfaiyeci”ler ve tüm ahali alevleri söndürmeye koştu. Genç, ihtiyar, kadın, erkek, herkes, dışarıya, yangını söndürmeye fırladı. Korkusuzca; kovalarla, şişelerle, battaniyeleriyle, ne buldularsa onunla veya bulmadılarsa canlarıyla, cansiperane alevlere daldılar.

Ve bu “Çılgın” koşturmaca gece yarısından itibaren yangının alevlerini söndürdü.

Ama asıl işimiz göklere yükselen alevlerin söndürülmesi sonrası başladı. Çünkü bir yangının en önemli kısmı, yükselen alevleri yok etmek kadar, “Soğutma İşlemi”nin sağlıklı yapılmasıdır. Çünkü alevlerin külleri altında sönmeyen ve kendini gizleyen “sinsi kor parçalarının” yok edilmesi, yangının yeniden başlamaması için olmazsa olmaz şarttır. İşi bilen İtfaiyeciler sönmüş görünen yangına epey bir süre daha su sıkmaya devam ederler. Çünkü yangın tam sönsün, gizli ve sinsi sönmemiş “kor”lar tamamen bitsin diye…

Görüyoruz ki; 15 Temmuz gecesi Darbe Yangınının alevleri söndürüldü ve itfaiyeci tabiriyle, “Soğutma işlemi” safhası başladı. Devletimiz küllerin altındaki kalıntıları da söndürüp yok etmek için büyük bir ciddiyetle hareket ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı’nın ciddi, dikkatli ve uyarıcı tavrı sayesinde, 15 Temmuz gecesine kadar “Rehavet aymazlığındaki”ler de yangının dehşet ve vahametinin idrakinde olmaya mecbur kaldılar.

Ama bu FETÖ ve onun uşaklığını yaptığı “Baş kundakçı” ABD ve Avrupa, boş durmayacaktır. Bu yüzden, bu alçak yangının “artçıları” olabileceğinin bilinciyle, mutlak dikkatle uyanık davranmamız şarttır. Bu “Baş Kundakçı”nın elinde FETÖ psikopatının yanında İŞİD, PKK, PYD/YPG, DHKP-C gibi başka ve birbiriyle paslaşabilen, ortaklaşabilen, işbirliğine girebilen “Türkiye Düşmanları” hazır durmaktadır.

“Soğutma işlemi”ni tüm ülke ve millet olarak; milli birlik ve beraberliği bozmadan, araya nifak ve ihtilaf sokulmasına fırsat vermeden, tesis edilmiş ittifaka halel getirmeye çalışan münafıklara amansız şekilde sürdürmeliyiz. Yaklaşık 30 yıllık geçmişi olan tehlikenin üç ayda bertaraf edilemeyeceğini bilmek ve kabul etmek zorundayız.

Bu yüzden; hiç kimse ama hiç kimse rehavete girmemelidir. Aksi takdirde, rehavet, ihanete ortaklık ve hatta eşdeğer olacaktır. TSK’nın vatanperverleri, Emniyetin serdengeçtileri, Siyasi Partiler, STK’lar, Hükümet, Bürokrasi ve kısaca bu ülkede yaşayan tüm vatanseverler müteyakız ve uyanık olmalıdır. Hainlerin ve onlara maddi, manevi destek olanların temizlenmesi konusunda, mutlak tavizsiz çalışmaya devam etmelidir.

Bu nedenle, sürekli tetikte olmalı ve uyanık kalmalıyız. Atalar boşuna “Su uyur Düşman uyumaz” dememişler.

Unutmayalım ki;  ABD ve Batı boş durmayacaktır. FETÖ hainiyle geldiler, “Millet Duvarına” tosladılar ama başka şekillerle yine geleceklerdir.

FETÖ kahpesinin kamikaze şizofrenleri üzerinden suikastlarla gelecekler,

PKK itlerinin tuzakları ve kalleş saldırılarıyla gelecekler,

İŞİD üzerinden bombalamalarla gelecekler,

Ekonomik olarak gelecekler,

Kürt-Türk etnisitesi üzerinden gelecekler,

Alevi-Sünni ihtilafı yaratmaya çalışarak gelecekler,

İçimizdeki yazar-çizer, akademisyen, işadamı işbirlikçileri ile, medya üzerinden algı operasyonları ile gelecekler…

Çünkü bunlar “Haçlılar”

Bu savaş kıyamete kadar sürecek “Hak-Batıl” mücadelesidir.

FETÖ denen psikopat kundakçı ve onun hain mensup ve sempatizanları şuanda “yaralı domuz gibi”ler.

Anadolu’da domuz avına çıkanlar iyi bilirler; En tehlikeli domuz yaralı olandır ve ona karşı özellikle dikkatli olunması gereklidir.

15 Temmuz gecesi Millet’in, Vatanperverlerin, Yurtseverlerin, “Çılgın Serdengeçtiler”in, “Ölümü Öldürenlerin” ortaya çıkarttıkları “Kuvvay-i Milliye”ruhunu ve Şehadetle gösterdikleri “Ölümsüz”lüğü, özellikle devletin karar mekanizmasında yer alanların asla ve asla unutmadan, yönetsel rehavete kapılmadan, mücadeleye tavizsiz devam etmeleri mutlak gereklidir.

Çünkü, karşımızdaki düşmanın dini, vicdanı, aklı, ruhu, kalbi bizim bildiğimiz ve inandığımız gibi değildir.

Bunu 15 Temmuz gecesi hepimiz maalesef gördük, yaşadık. “Hiçbir şey insan kadar yücelemez ve onun kadar alçalamaz” sözü muvacehesinde bu necip millet “yüce”liği, FETÖ ve hainleri de “alçalmanın” sınırsızlığını gösterdiler. Ve alçaklığın en adicesini yaptıkları katliam ve ihanetle canice, kalleşce gösterdiler.

Ama…

Durmayacaklar, yine gelecekler…

Biz de korkmadan ama tedbiri de elden bırakmadan dimdik durmaya devam edeceğiz.

Gafil avlanmayacağız.

Gaflet -Allah Korusun- sonumuz olur…

The post Rehavet.. Asla, asla, asla first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/rehavet-asla-asla-asla/feed/ 0
Çoklu teröre karşı ne yapmalıyız? https://www.hatayinnabzi.com/coklu-terore-karsi-ne-yapmaliyiz/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=coklu-terore-karsi-ne-yapmaliyiz https://www.hatayinnabzi.com/coklu-terore-karsi-ne-yapmaliyiz/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:29:55 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3303 15 Temmuz sonrası ortaya çıktı ki; FETÖ, PKK,PYD/YPG, İŞİD ve DHKP-C aynı elin parmakları gibi, uzun zamandır birlikte çalışan ‘Terör Örgütleri’dir. İttifak ettikleri tek nokta ise, Türkiye düşmanlığı ve ülkemizin huzurunu bozmak… Hepsi birbirini destekleyen unsurlar, lojistik, istihbarat ve eylem konusunda iç içeler… Görünürde nitelik ve amaç olarak farklı görünseler de, bu bir aldatmadan başka …

The post Çoklu teröre karşı ne yapmalıyız? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
15 Temmuz sonrası ortaya çıktı ki; FETÖ, PKK,PYD/YPG, İŞİD ve DHKP-C aynı elin parmakları gibi, uzun zamandır birlikte çalışan ‘Terör Örgütleri’dir.

İttifak ettikleri tek nokta ise, Türkiye düşmanlığı ve ülkemizin huzurunu bozmak…

Hepsi birbirini destekleyen unsurlar, lojistik, istihbarat ve eylem konusunda iç içeler…

Görünürde nitelik ve amaç olarak farklı görünseler de, bu bir aldatmadan başka PKK YPG DEAŞbir şey değil. Perde arkasında iletişimleri, ittifakları ve stratejileri farksızlıklarını gösteriyor.

Bu hain örgütlerin düşmanca eylem ve amaçlarını artık konuşmaya, yazmaya gerek yok. Artık bu milletin her ferdi; okumuşu, okumamışı, çiftçisi, memuru, köylüsü, şehirlisi “alçaklıkta birlik” ittifakı yapan kalleş “Terör Kardeşliği”ni  görüyor.

Artık bu konuları tartışmanın vakti geçti,

Zaman mücadele ve eylem zamanıdır.

Acaba şu şöyle miydi, böyle miydi, FETÖ PKK’dan beter mi yoksa İŞİD’mi filan örgütten daha beter diye vakit kaybetmenin gereği yok.

Hepsi aynı kapının itleri ve hepsinin tek amacı var: Türkiye düşmanlığı  ve bu ülkede yaşayan herkesi huzursuz etmek, birlik ve beraberliği bozmak, ülkede kargaşa ve kaosu hakim kılmak…

Yapılması gerekenlere gelince…

Bu terör örgütleriyle mücadele edilirken topyekün bir mücadele duruşu gereği ortaya çıktı. Adeta “Hattı müdafa yoktur, sathi müdafa vardır ve bu satıh tüm vatandır” sözünden yola çıkarak; “Terör örgütleriyle  tekli  mücadele yoktur, topyekün mücadele vardır. Bu mücadele yurt içinde bütüncül olması gerektiği gibi, sınır ötesinde de mutlaka sürmelidir” şeklinde olmak zorundadır.

FETÖ ile mücadele ve imha hareketinde  kılcallara kadar etkisiz hale getirmeyi hedef alan hareket tarzının, hemen, şimdi,  en hızlı şekilde PKK ve İŞİD ve diğerleri için de başlatılması şarttır. Özellikle içerden desteklerinin kesilmesi için  müsamahasız ve tavizsiz, devletin çelik yumruğunu hissettirir şekilde temizlik hareketi acilen başlamalıdır.

Teröre (örgüt ayrımı yapılmaksızın) yardım ve yataklık eden, öven, lojistik destek veren hatta terör karşısında pasif kalanlar da dahil olmak üzere, OHAL hükümleri çerçevesinde uygulamalar acilen başlatılmalıdır.

Halk içinde acilen “Beyaz Kuvvetler” oluşumu kuvvetlendirilmeli, daha sistematik ve pratik hale getirilmelidir. Silahsız halk milis örgütlenmesi  ve özellikle istihbari noktada sivil organizasyon tesis edilmelidir. Çünkü terörle mücadelede istihbarat her şeydir. “Amatör istihbarat ise, çok şeydir”

Devlet, güvenlik güçleri ve istihbarat birimleri kanalıyla, terör örgütlerinin bombalama, suikast vb. eylemlerine karşı “önleyici güvenlik” boyutlu sivil oluşumları daha aktif hale getirmeli ve en organize şekilde pratiğe geçirmelidir.

Cumhurbaşkanı’nın da Gaziantep katliamı sonrası söylediği “insan istihbaratı” konusu acilen ele alınmalı, komple ve organize şekilde hayata geçirilmelidir.

Bu ülkenin her ferdi, devletin ve milletin güvenliği konusunda, kendisinin de bir güvenlik mensubu gibi davranması bilinciyle hareket etmelidir. Bu herkesin, hepimizin güvenliği ve huzuru için şarttır.

FETÖ’cülere yapılan uygulama ve cezalandırmalar ivedilikle PKK, İŞİD ve diğer örgütler için de yapılmalıdır. Müsamaha, tolerans ve silahlı olma-olmama konusu gözetilmeksizin etkisiz hale getirme ve  bedel ödetilmeye başlanmalıdır.

Terör ve teröristle hareket ettiği düşünülenler; bakkal, kasap, muhtar, öğretmen, öğrenci, kamu görevlisi, STK üyesi, sivil, resmi demeden  hemen herkes devlet eliyle en hızlı şekilde hesaba çekilmeli ve cezalandırma süreçleri başlatılmalıdır.

Terör ve Teröristin halk arasında destek bulamaması mutlak gereklidir. Sivil Halktan kimse ama hiç kimse terör ve teröriste destek veremez hale getirilmelidir. Devlet şefkatli olmalıdır ama yanlış yapana, yapmak isteyene veya yapanlara sempati duyanlara “gazap ve şiddeti” en fazla olmalıdır.

Güvenmek iyidir ama güvenmemek daha iyidir sözü gereği sürekli bir dikkat ve duble kontrollerle devletin görünmez gözü, “sivil istihbari, milis beyaz kuvvetlerce” her şeyi görmeli ve “demir yumruğu” indirmelidir.

15 Temmuz sonrası gördük ki; yoğun bir saldırı altındayız. İşgal hareketiyle yüz yüzeyiz. Sınırlarımız içinde ve haricinde ittifak etmiş bir düşmanlığı görüyoruz, yaşadık ve yaşıyoruz. “Büyük şeytan ABD”nin ve onun“domuzcuk”ları Terör örgütlerinin birbirinden farkı yoktur. Hepsi büyük oyunun ülkemize düşman figüranlarıdır.

Bu yüzden Kuzey Suriye’de başlattığımız sınır ötesi harekatları aynıyla, PKK’nın konuşlandığı bölgelere de en sert ve etkisizleştirici şekilde yapmalıyız. Çünkü saldırıları sınırlarımız dışında karşılayıp bertaraf etmezsek ülkemiz dahilindeki bu kanlı ve canlarımızı alan bombalamalar daha da artacaktır.

Cumhuriyet Tarihimizin en büyük ve kapsamlı saldırılarıyla üzerimize geliyorlar. Bizlerin de aynı dikkat ve azimle karşı durmamız ve teröre karşı saldırıya geçmemiz gerekmektedir. Yapılan bir olaya veya o fiili işleyen  terör örgütüne odaklanıp  diğer terör ve teröristleri asla göz ardı etmemeliyiz.

Biz devlet aklıyla ve millet olma bilinciyle hareket ederek yurt sathında, istisnasız şekilde teyakkuzda  hareket etmeliyiz.  Sadece güvenlik güçleriyle değil, 79 milyon olarak hepimiz bu teröre karşı mücadeleyi yürütmek zorundayız.

Çok zor günlerden geçiyoruz. Adeta dört koldan saldırıyla karşı karşıyayız. Çok cephede bir mücadele içindeyiz. Ama el birliğiyle, topyekün bir beraberlikle bu saldırıları da savuşturacağız. Biz bu güce sahibiz.

The post Çoklu teröre karşı ne yapmalıyız? first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/coklu-terore-karsi-ne-yapmaliyiz/feed/ 0
‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:22:03 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3300 Neo-Postmodern bir işgalle karşı karşıyayız. Hain saldırılar devam ediyor. Günlük hayatın rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılan acıların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’ ‘Beyaz Kuvvetler’ ülkenin işgal ve sefer zamanı için, barış dönemlerinde hazırlanan sivil yaşam süren kişilerden müteşekkil bir oluşumdur. Bu fahri, gönüllü ve gayrı resmi teşekkül, …

The post ‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
bogaz-koprusu

Neo-Postmodern bir işgalle karşı karşıyayız. Hain saldırılar devam ediyor. Günlük hayatın rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılan acıların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’

‘Beyaz Kuvvetler’ ülkenin işgal ve sefer zamanı için, barış dönemlerinde hazırlanan sivil yaşam süren kişilerden müteşekkil bir oluşumdur. Bu fahri, gönüllü ve gayrı resmi teşekkül, askerliğini bitirmiş, çevresinde dürüst ve saygın olarak tanınan, güvenilir, herhangi bir suça bulaşmamış, yaşantısını belirli bir düzene koymuş, halkın sevgisini kazanmış, işgal durumunda bölgesini terk etmeyecek ve ülke savunmasında faydalı olabileceği değerlendirilen sivil kişiler içerisinden seçilerek vücut bulmaktadır.

Yüz yıllardır Türk Devlet ve Millet Geleneğinde çeşitli şart ve niteliklerde bu tarz unsurlar hep olageldi. Olması da gerekli ve mutlaktır. Beyaz Kuvvet’lerin gelişen ve değişen dünya koşullarında, devlete yönelen tehlikeler ve savunma stratejileriyle değişerek, dönüşerek, bir şekilde, var olmaya devam etmiştir.

Ömrü 90 yılı aşan Cumhuriyet’imiz döneminde de, bu oluşumun bir şekilde var olduğu aşikardır. Kimi dönemlerde ciddi sıkıntılara sebebiyet veren suistimallere yol açması ise en büyük açmazıdır. Çünkü devletin ‘karar mercii’leri yanlış mülahaza ve zihniyetlerin eline geçtiği takdirde bu potansiyel zararlı kullanıma da imkan vermiştir.

Yanlışlıklar ve suistimaller olması ‘Beyaz Kuvvetler’ olgusunun kötülüğü değildir. Bu noktada asıl ve hayati kötülük; insiyatifini subjektif ve gayrı milli nitelikte, kişisel istikballeri ve grupsal aidiyetleri çerçevesinde kullanmaya kalkan millilik’ten yoksun, basiretsiz ve bazen de ihanet üzere olma potansiyelindeki yönetsel kişi ve grupların kötücül emel ve ihtiraslarıdır.

‘Kötü örnek, örneklik teşkil etmez’ diyerek önümüze bakmalı ve güvenlik açısından çok büyük önem taşıyan bu Varlığı ‘en milli’ şekilde sürdürmeliyiz. Çünkü; bir devletin dahili ve harici ihanet ve saldırılara karşı tehlikeleri bertaraf etme, caydırıcılık, savunma ve psikolojik üstünlüğü ‘derin’liğiyle de ‘eşboyutlu’dur.

Bu bağlamda; Askeri terminolojik deyişle yukardaki gibi tanımlanan Beyaz Kuvvetler’in hayati önemi ortadadır. Çünkü Terör örgütlerinin çalışma ve eylemselliğine bakınca hepsinin, bir nevi, spesifik örgütsel beyaz kuvvetlerini oluşturduğunu maalesef görmekteyiz.

Teröre verilen lojistik ve istihbari desteklerin ne kadar önem arzettiği, onların eylem faaliyetlerinin işlenişindeki zalimlik, hainlik, kan ve gözyaşıyla karşımıza çıkmaktadır. Hele de FETÖ örgütlenmesine baktığımızda bu olgunun varlık ve büyük tehlike arzeden önemini hepimiz gördük ve görmekteyiz. Hemen her meslek grubundan insanların, rutin hayatlarını sürdürürken gizli ve sinsi şekilde bu örgüte aidiyet ve desteklerini müşahede etmekteyiz.

Saymakla bitmez; öğretmen, öğrenci, akademisyen, cami hocası, bakkal, çiftçi, esnaf, işadamı, muhtar, bürokrat, memur, amir, polis, asker…. Evet saymakla bitmiyor ki; bunların gizli emellerine hizmet eden kişi ve meslek erbabı olmasın. Adeta FETÖ ‘Derin Devleti’yle karşı karşıyayız. Örgütün bu gizli ve sinsi yüzü nedeniyle ‘Kripto FETÖ’cü’ deyimi dilimizden düşmemektedir.

Devlet; devlet refleksiyle gerekeni yapmadığı takdirde, oluşan boşluğun tehlikeli ve hain zihinlerce doldurulması muhtemeldir. Ki; bunu acı ve dramatik şekilde yaşadık, yaşıyoruz. FETÖ ve PKK örgütlenmesi bu noktada buldukları ciddi destekle yıllardır var olmaya devam etmiş ve verilen mücadeleye rağmen sürdürmektedir. Bu örgütlerin devlet eliyle bitirilmesi konusunda yaşadığımız ana zorluklardan birisi de; beyaz kuvvetler oluşumu noktasında devletin zayıflaması ve Terör örgütlerinin güçlenmesi olmuştur.

Yapılması gerekenler nelerdir?
Devletin ivedilikle en üst karar sürecinde(MGK başta olmak üzere) alınan ve alınacak yeni kararlarla, ‘Beyaz Kuvvetler’ sistematiği günün koşullarına göre revize edilerek hayata geçirilmelidir. Bilişim, görsel ve yazılı medya, sosyal medya, telekomünikasyon araçları vb. olgular dikkate alınarak, ilk baştaki tanıma ve vasıflara uygun şekilde ‘milli ve yerli’ özellikte oluşturulmalıdır.

Yukarıdaki tanımlama genişletilerek vatandaşların devleti bekası ve vatanın bağımsızlığı için her türlü destekleyici ve önleyici tedbir dairesine alınarak bilinçlendirilmesi ve istifade edilmesi gereklidir. Aksi takdirde dini, etnik, mezhebi veya başka türlü faktörlerle bireylerin başka ‘otorite’lere çalışması riski hep var olacaktır.

Beyaz Kuvvetler oluşumunun devlet eliyle ülkemizin kılcallarına kadar ulaşması ve vatan coğrafyasının en ücra köşesine kadar organize edilmesi gereklidir. Bu toprakların kahramanı çoktur ve serdengeçtileri boldur. Ama unutmayalım ki; kahramanı çok olan yerde hain de –ne yazık ki, oldukça fazla çıkıyor.

FETÖ ve PKK başta olmak üzere Terör Örgütleriyle mücadele ederken onların kullandıkları enstrümanları ellerinden almak şarttır. Hatta devletin hep bir adım ilerde olması gereği mutlaktır. Beyaz Kuvvet’lerin güçlü varlığı mevcut ve müstakbel hainlere ve ihanet odaklarına, eyleme geçmeden ‘Önleyici Güvenlik’ için asla ihmal edilmemesi gereken bir husustur.

Bu konuda ‘Amerika’yı yeniden keşfetmeye’ gerek yoktur. Tarihimize ve payidar Türk Devletlerine baktığımızda bunun pozitif örneklerini çokça görürüz. Asıl olan, bu tarihselliği irdeleme, inceleme ve revize bir yaklaşımla günün koşullarına adaptasyon yapabilmektir. Daha spesifik örnekle söyleyecek olursak; (söylemeye dilim varmıyor ama acı da olsa söylemek zorundayım) hain FETÖ’nün çalışma sistematik ve derinliğini, devletin oluşturması ve bunu kamusal güçle daha ilerilere götürmesi yeterli olacaktır. Devletin ‘milli ve yerli’ dokunuşları, bütüncül organizasyonu ve ‘Kamusal Derin Sistematik’le ince eleyip sık dokuyarak, Türkiye Cumhuriyeti Beka’sını önceleyen, ‘Allah, Devlet, Vatan, Millet’ dörtlüsünden başka bir güç ve bağlılık vehmetmeyen ‘Milli Derinlik’i oluşturacaktır.

Çünkü neo-post-modern bir işgalle karşı karşıyayız. Ülkemize saldırılar devam etmektedir. Günlük hayatı sürdürmenin rehavetiyle tehlikeyi unutuyor, günlük yaşamın rutinine dalıyor ve  gaflete düşüyoruz. Bu gaflet sonumuzu getirmeden, yaşanılanların ikazıyla uyanıklaşmalıyız. Unutmamalıyız ki; ‘Su uyur düşman Uyumaz’

Milletin her ferdinin, dahili, kişisel istek ve emellerini bir kenara bırakarak, içten hainlere, harici düşmanlara karşı mücadele etme zamanıdır. Düşman, cilalı imajlarla, ‘içimizden kişilerle’, dost görünümlü şeytani maskeyle gelmektedir. Günümüz şartlarının imkan verdiği her türlü iletişim imkanlarını kullanarak ‘algı operasyonlarıyla’ bizi bize düşürmek için saldırmaktadır. Adeta ‘böl-parçala-yut’ taktiğinin en şiddetli saldırısıyla üzerimize gelmektedir.

Güvenliğimiz ve işgale direnişimiz sadece askerin, polisin ve resmi unsurların görevi olmaktan çıkmıştır. Devletimiz ve vatanımız için artık hepimiz ‘Beyaz Kuvvetler’iz ve böyle hareket etmeye mecburuz. Tek kurtuluşumuz budur.

Bize düşen; omuz omuza, birlik ve beraberlik içinde, ‘Önce ve Sadece Vatan’ prensibiyle silkinip, içimizdeki hainleri temizleyerek, savunmadan taarruza ve şahlanışa geçmektir.

İkinci ‘Büyük Taarruz’u başlatma dönemi gelmiştir….

The post ‘Beka’ Savaşımız ve ‘Beyaz Kuvvetler’ first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/beka-savasimiz-ve-beyaz-kuvvetler/feed/ 0
Uyan Türkiye: Avrupa aynı Avrupa https://www.hatayinnabzi.com/uyan-turkiye-avrupa-ayni-avrupa/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=uyan-turkiye-avrupa-ayni-avrupa https://www.hatayinnabzi.com/uyan-turkiye-avrupa-ayni-avrupa/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:18:07 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3297 Avrupa Birliği’nin kuruluşu 1951 yılında, altı ülkenin katılımıyla oluşturulan ‘Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na ve 1957 ‘Roma Anlaşması’na dayanır. Türkiye’nin bu macerası ise 1959 yılında yaptığı ortaklık başvurusuyla başlar. Başvuru 1963’de Ankara anlaşmasıyla kabul edilir. O zamanlar Birliğin adı Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur. (AET) 1980 darbesiyle ilişkiler dondurulur ve 1983 seçimleriyle birlikte ilişkiler yeniden başlar. 1987’de …

The post Uyan Türkiye: Avrupa aynı Avrupa first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Avrupa Birliği’nin kuruluşu 1951 yılında, altı ülkenin katılımıyla oluşturulan ‘Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na ve 1957 ‘Roma Anlaşması’na dayanır.

resized_cdfab-5945decdavrupabirligiturkiyekaynakyenisafak

Türkiye’nin bu macerası ise 1959 yılında yaptığı ortaklık başvurusuyla başlar. Başvuru 1963’de Ankara anlaşmasıyla kabul edilir. O zamanlar Birliğin adı Avrupa Ekonomik Topluluğu’dur. (AET)

1980 darbesiyle ilişkiler dondurulur ve 1983 seçimleriyle birlikte ilişkiler yeniden başlar.

1987’de Türkiye tam üyelik başvurusunda bulunur. 7 Şubat 1992 yılında yürürlüğe sokulan “Maastricht Anlaşmasıyla” Avrupa Birliği adı kullanılmaya başlandı.

1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği Anlaşması imzalanır.

2004 yılında Türkiye ile 2005’de müzakerelerin başlanmasına karar verildi.

Mart 2016’da AB Komisyonu Türk Vatandaşlarına serbest seyahat için “vize muafiyet” önerisinde bulundu. 2013 yılında imzalanan “geri kabul anlaşması”çerçevesinde Türkiye AB’den gönderilen mültecileri geri kabul edecek, AB ise“şarta müteallik” olarak vize muafiyeti sağlayarak
vatandaşlarımızın AB ülkelerinde vizesiz seyahat etmesine imkan verecekti.

Geldiğimiz noktada Cumhuriyet Türkiye’sinin “Batılılaşma Serüveni” kısaca böyle…

1950’lerden beri kimler geldi ve kimler, kimler katıldı Avrupa Birliğine…

Ülkemizle beraber başvuranlar, sonrasında katılmak isteyenler ve hatta yeni kurulan Balkan devletleri bile Birliğe dahil oldu. Ama ülkemiz için bu maceranın “kabul” şeklinde finali hiç olmadı. Ve olmayacağı da hepimizin aşikarıdır.

Batı’nın oyunu aynı oyun, değişen bir şey yok, Avrupa aynı Avrupa…

1853 yılında Osmanlı Devleti Fransa, Birleşik Krallık (İngiltere) ve Piyemonte-Sardinya ile beraber Kırım Savaşına katıldı ve 1856 yılında Paris anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Rusya savaşı kaybetmiş ve Osmanlı Devleti  anlaşmaya taraf devletlerce bir nevi garantörlüğe alınmış oluyordu.

Ama ne oldu?

Paris anlaşması sonrası Rusya Balkanlardaki milletleri Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtarak başkaldırmaya ve provake etmeye başladı. Bunun sonucunda Balkan toprakları birer birer elden gitti.

Avrupa devletleri ne yaptı?

Osmanlı Devletini satmakla kalmadı ve üstelik Balkanlardaki bu “milliyetçilik ve başkaldırı ateşini” körüklediler. Daha yirmi yıl geçmeden yaptıkları anlaşmaya ihanet etmeye başladılar.

Topraklarımızı karıştırmaya yönelik Tanzimat Fermanıyla başlayan kalleş ve alçakça müdaheleleri Islahat Fermanıyla da devam etti.

Sefirleri (elçi) sömürge nazırı gibi, Osmanlıdaki yönetici atamalarına bile müdahele etmeye başladı.

Abdulhamit’in azlinde aktif şekilde rol aldılar. Çünkü Cennet mekan Sultan onların gizli niyetlerini biliyor ve onlara meydanı  bırakmıyordu.

Birinci ve İkinci Meşrutiyet ilanlarında bile her türlü sinsi emellerine matuf yer almışlar, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi olarak Osmanlı’nın çöküşü için elinden geleni ardına koymamışlardır.

Şimdiki refleksleri aslında yeni  edindikleri bir tarz değildir. O dönemde de aynı  idiler  ve  bu yüzden  bugünkü mütecaviz ve iki yüzlülükleri oldukça tanıdık gelmektedir.

O gün de  her sorunun çaresinin “Batı”da olduğunu söyleyen “ilim ve bilim adamlarımız(!)” vardı, bugün de…

O gün de “Islahattan Yenileşmeye geçiş” ve tüm kurumlarımızla “Batılılaşmanın” kurtuluş olduğunu söyleyenler vardı, bugün de…

O gün de ruhunu Batı’ya satmış silik, karaktersiz ve benliğini kaybetmiş “aydın(!)”larımız vardı, bugün de….

Aslında bizim “Batılılaşma maceramız” 1950’lerde başlamadı. Taaa 200 yıl önce ve bu zaman zarfında da Batının kahpelik ve adiliğinden başka bir şey görmediğimiz bir serüvenle başladı.

O dönemde Balkanları  kışkırtarak,  devletin dinamiklerini sarsarak, provake ederek ülkemizi çökertmek isteyenler, bugün de Anadolu’da etnik, mezhebi ve cemaati temelli ihtilaflar ve çatıştırmacılıkla geliyorlar.

“Hegomonik Batı zihniyeti” aynı, değişen bir şey yok…

Ama ne acıdır ki; tüm bu aşağılanmalara, horlanmalara, hakaret gibi “sen bekle daha, henüz istediğimiz yetkinliğe ve olgunluğa erişmedin” gibi söylemlere karşı bizde değişen bir şey yok.

Hala yalvarıyoruz, yakarıyoruz “ne olur bizi aranıza alın” diye…

Artık uyanma zamanıdır, silkinme zamanıdır, AB’nin gerçek yüzünü ve niyetini görme zamanıdır.

Cumhurbaşkanı’nın söylemlerini dikkatle takip ederek dik durmak zamanıdır.

Görmedik mi 15 Temmuz’da başarısız Darbe Girişimi sonrası “Batı”nın kederini, üzüntüsünü ve “neden darbe başarılı olmadı” şeklinde tezahür eden,  görüntüsel “timsah gözyaşlarını”

15 Temmuz’da görmedik mi; “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını”, bizim çaremizin yine biz olduğunu ve kendi göbeğimizi yine kendimizin keseceğini…

Artık Avrupa için “tarih tekerrür” ediyor;  kendi skolastik, sefalet ve vahşi dönemine dönüyor. Batı ekonomik, siyasi ve demografik  olarak tükeniyor ve çok yakın gelecekte gıpta edilen, hayran olunan ve herkesin yaşamak istediği topraklar olmaktan çıkacak.

Avrupa Birliği çatırdıyor ve bunu görelim artık. Biz kendimize bakalım, bizim Avrupa’ya ihtiyacımız yok, onların bize ihtiyacı var.

Ukala, küstah ve müstemleke zihniyetli, mütekebbir ve yetersiz yöneticileri, parlamenterleri Türkiye ile görüşmeleri dondurma kararı alıyor.

Kendileri ülkemizi karıştırmak için her türlü alçaklığı irtikap ediyor, Terör Örgütlerine destek oluyor, Terör örgütü diye kabul ettikleri PKK’nın teröristlerini Avrupa Parlamentosu binasında misafir ediyor, sonra da bizden mültecilerle ilgili fedakarlık bekliyorlar.

Erdoğan “Kapıkule kapısı mültecilere açılır” dediğinde, Türkiye Cumhurbaşkanı Avrupa’yı tehdit ediyor diyorlar…

Evet tehdit ediyoruz,

Doğru anlamışınız, tehdit sizin aşina olduğunuz ve genetik kodlarınızın mayası olan bir refleks, siz çok iyi bilirsiniz.

Ama açın gözlerinizi artık…

Türkiye eski teslimiyetçi ve parmak sallayacağınız bir ülke değil.

Tehdit mi diyorsunuz mültecilerle alakalı söylemlere,

Evet tehdit veya başka bir şey, adına ne derseniz deyin…

Artık “ok yaydan çıktı” ve “Pandoranın Kutusu” açıldı. Sürekli dilden düşürmediğin, “insan hakları, özgürlük, demokrasi” masken düştü, gerçek, sinsi ve vahşi yüzün ortaya çıktı.

Bunu da ne garip ki; siz kendiniz yaptınız…

Çoktan çok gider azdan az…

Hadi bakalım Avrupa…  El mi yaman bey mi yaman…

The post Uyan Türkiye: Avrupa aynı Avrupa first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/uyan-turkiye-avrupa-ayni-avrupa/feed/ 0
Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:12:34 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3294 Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır. Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için …

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Bir ülke için sağlıklı ‘Nüfus Artışı’ çok önemlidir. Devletlerin hayatiyeti ve sürdürülebilir dinamik güç özelliği için neslin devamlılığı olmazsa olmazdır.

1ok_istiklal-street-in-istanbul

Avrupa nüfusu hızla yaşlanmakta ve genç nüfus azalmaktadır. Bu bağlamda;  benzeri durum bir boyutla ülkemizde de görülmektedir.

Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın üç çocuk önerisine aynen katılıyorum. Ülkemiz için “nüfus artış  istikrarı ve sürekliliği” demografik yapımız için elbette gereklidir.

Neslin devamı anlamına gelen yeni kuşakların gelmesi ve genç nüfus azalmasına maruz kalmamak, geleceğe daha ümitle bakmanın  en büyük teminatıdır.

Devlet bireylerle varlığını daim ve kaim kılar. Nüfusun büyüklüğü, bir açıdan dosta-düşmana devletin izzet ve azametinin  gösterilmesi  olarak da algılanabilir. Bu açıdan sağlıklı nüfus artışı, devletin büyümesi ve her alandaki gelişiminin nüvesidir diyebiliriz.

Ama kalite-kantite olgusu asla göz ardı edilemez ve edilmemelidir. Nüfus artışı sonucu doğan yeni bireyler, iyi yetiştirildiği takdirde devletin en önemli, etkili ve vazgeçilmez vurucu gücü, gelişim ve büyüme unsurudur. Bunu da ancak, “Aklen, manen, ruhen iyi yetişmiş, milli ve yerli” yeni jenerasyon oluşumunun sürekliliği ile sağlayabiliriz.

Tam tersi durumun getireceği sorun ve sıkıntıları ise gözden kaçırmamalıyız. Ki maalesef son yıllarda bu ve benzeri sorunların esas noktasını teşkil eden problematikle karşı karşıyayız.

Ülkemizde nüfus artışını nitelik ve oransal olarak  irdelediğimizde, maalesef kalite bazlı, bazı bölgesel dengesizlikleri ve ileride sorun teşkil edebilecek  artış yoğunluğu  görmekteyiz. Amiyane deyişle, “hesapsız kitapsız, saldım çayıra Mevlam kayıra” gibi bir zihniyetle hiçbir eğitsel, sosyal, manevi  ve ailevi hassasiyetlere dikkat edilmeden, “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz”cehaletiyle ortaya çıkan  ve sadece “kemmiyet”ten (sayısal çokluk)  ibaret bir çoğalmayla karşı karşıyayız.

Örnek verecek olursak; karı-koca 25-30 yaşındalar. Kadın nerdeyse 15 yaşında evlenmiş ve sonraki on yılda 5-6 çocuk doğurmuş. Çocuklar boy boy ve maalesef sefalet içindeler. Eğitim boyutu yok, aile eğitimi hiç yok, ailenin ekonomik gücü nerdeyse sıfır.

Şimdi hepimiz düşünelim; böylesi bir ortamda  yetişip, ülke gelişiminin temel dinamiği olacak yeni nesil nasıl ortaya çıkacak? (istisnai nitelikte olan durumları ayırıyorum)

Böylesi bir zihniyet ve yaklaşım içinde ortaya çıkan demografik artış, iç göçleri ve bunun sonucunda huzursuzluk, güvenlik sorunları, adi suçları, adli vakaları artıran bir faktör oluşturmaktadır. Ülkemizde Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizden diğer bölgelere olan göçler  ve göç edilen bu şehirlerimizde ortaya çıkan çeşitli sorunlar incelendiğinde  bahsettiğimiz sıkıntılar net bir şekilde görülecektir.

Bunun yanında, nüfus artışına dair Mültecilerle ilgili duruma da dikkat çekmek istiyorum. Mülteciler ve özellikle de mülteci çocukların eğitimi konusu hala süren bir sıkıntı olarak karşımızdadır. Bir milyona yakın çocuk mültecinin yarısı için eğitim sorunu yaşanmaktadır.

Bir örnek vermek istiyorum;

2011-2012 veya 2013 yıllarından   bir, iki veya üç çocuğu ile ülkemize gelmiş bir mülteci ailesi düşünün. Burada kamplarda veya kısıtlı imkanlarıyla şehirlerimizde, çok zor koşullarda, kıt kanaat bir hayat sürüyor. (Allah milletimizin yardım duygusundan razı olsun). Hemen herkes elinden geldiğince, imkanı nispetinde yardım etmeye de çalışıyor. Ama görüyoruz ki; çocuklu mülteci ailesinin ülkemize geldikten sonra da yeni çocukları oluyor.

Şimdi soruyorum;  “sen mevcut çocukların yetişmesi, büyümesi, eğitimi, hatta asgari  insani boyut olan yaşaması için çok zor şartlardayken, neden hala yeni çocuk yaparsın.”

Bu söylediklerimden dolayı radikal bir tavırla, doğum karşıtı bir yaklaşımda olduğum asla düşünülmesin. Öyle bir zihniyeti benimseyen ve düşünen birisi değilim. Önümüzdeki yıllarda karşılaşacağımız muhtemel büyük tehlikeye parmak basmak ve dikkat çekmek için bunları yazıyor ve paylaşıyorum.

FETÖ, PKK,İŞİD gibi terör örgütlerinin eleman edinim yol ve yöntemlerini irdelediğimizde, imkanları kıt, ekonomik ve sosyal açıdan çocuğuna hiçbir şey veremeyen ailelerin bilinçsizce çok çocuk sahibi olmaları çok önemli bir faktördür. İmkansızlık içindeki ailele  çocuklarının “Terör Tuzağı ve Batağına”düşme riski hep daha yüksektir.

Doğudaki bazı yerleşim yerlerinde yaşadığımız Hendekli çatışmalarda kullanılanların, İŞİD’in Gaziantep katliamında kullandığı canlı bombanın çocuk yaşta olması, FETÖ’nün kamikaze şeklinde beyinlerini yıkanıp, 15 Temmuz’da ülkemizde katliam yapanların, ailevi ekonomik imkanları sınırlı ailelerin çocuklarından devşirilmesi bu konudaki tehlikenin büyüklüğünün en büyük işaretidir.

Bu bağlamda;  devletin yetkili, ilgili veya derin kurum ve birimleriyle bu konuya eğilmesi şart ve elzemdir.

Mültecilerle ilgili çocuğu olanların yeni çocuk yapmaması için önlem alınması kaçınılmazdır. Basit bir örnekle; trafik ışıklarında, orda, burda, şurda kucağında çocukla, yazın sıcakta kışın soğukta, rikkatlere ve vicdanlara azap çektiren görüntülerin önüne geçilmesi gereklidir.

Ülkemizin bazı bölgelerinde, sorumsuz ve bilinçsiz şekilde, hiçbir gelecek kaygı ve düşüncesi olmadan, -dilim varmıyor ama- sadece sayıdan ibaret nitelik arz eder şekilde bilinçsiz doğumlara bir önlem alınmalıdır.  Aksi takdirde ülkemizin her bölgesi, şehri, beldesi kısaca tüm yerleşim yerleri sadece karnını doyurmak için her yolu mübah sayabilecek kişiler nedeniyle kaotik bir duruma düşme riskiyle karşı karşıyadır.

FETÖ gibi, PKK gibi, İŞİD gibi örgütler eleman ihtiyacı karşılamakta hiç zorlanmayacaklardır. Çünkü bir çocuğun en zor kopacağı unsur ebeveynidir. Onlardan kopartılan çocuk ise en tehlikeli bireye dönüşür. Anne- baba irtibatı kopmuş birisi hiçbir otoriteyi tanımaz. Artık beyinleri şizofrenik kullanıcılara teslim edilmiş birer canlı bombaya veya kamikazeye dönüşmüş “robotik”aygıtlar gibi olurlar. Ekonomik ve Sosyal imkansızlık, bilinçsizlik, eğitimsizlik vb. gibi eksikliklere rağmen gelecek düşüncesi olmadan çocuk yapılması, Terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürülmesi demektir.

Tehlikenin ve sıkıntının bu yönünü görmek, gözlemek ve acilen önlem  almak şarttır. Aksi takdirde yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın yanında hiç hükmünde kalabilir.

Sağlıklı, kaliteli, eğitim ve birikimi yüksek, milli ve yerli, etnik, mezhebi, coğrafi dengenin sürdürülebilir olduğu, devlet ve milletine sadakati önceleyen kişilikte bir nesil için doğum ve nüfus planlaması şarttır. Kastettiğimiz katiyyen doğumları ve nüfus artışını engelleme  değildir. Sadece insan kalitesinin artırılması ve ülkemizin tamamını kapsayan, adil ve eşit bir demografi ve nüfus artış düşüncesidir.

The post Dengesiz nüfus artışının risk ve tehlikesi first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/dengesiz-nufus-artisinin-risk-ve-tehlikesi/feed/ 0
Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/#respond Fri, 09 Dec 2016 21:09:34 +0000 http://www.hataytr.com/?p=3291 Kaht-ı Rical: Bir memlekette devlet ve siyaset adamları ve de akil ilim insanının bulunmaması. Bir başka deyişle; ‘Devlet adamı kıtlığı’ demektir. Son on yıldır Avrupa büyük bir “yönetişimsizlik” içinde kıvranıyor. Avrupa kötü yönetiliyor ve hatta yönetilmiyor, sanki yönetiliyormuş gibi… Bunun nedenlerinden birisi ve hatta en önemlisi “lider” sorunudur. Yani “Kaht-ı Rical” meselesi… Geçmişte karizmatik liderleri oldu …

The post Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
Kaht-ı Rical: Bir memlekette devlet ve siyaset adamları ve de akil ilim insanının bulunmaması. Bir başka deyişle; ‘Devlet adamı kıtlığı’ demektir.

avrupada_lider_kitligi_ve_yonetimsizlik_1479340237_999

Son on yıldır Avrupa büyük bir “yönetişimsizlik” içinde kıvranıyor. Avrupa kötü yönetiliyor ve hatta yönetilmiyor, sanki yönetiliyormuş gibi Bunun nedenlerinden birisi ve hatta en önemlisi “lider” sorunudur.

Yani “Kaht-ı Rical” meselesi…

Geçmişte karizmatik liderleri oldu Avrupa Ülkelerinin; Napolyon’dan De Guille’ye savaş ve siyasi kriz anlarının liderleri vardı.

Whinston Churchill vardı. Başarılı veya başarısız ama liderdi, siyasi ve yönetsel bir karizması vardı.

Bismarck vardı, Friedrich Ebert vardı, Konrad Adenauer vardı…

Talleyrand gibi diplomasi kurdu bir diplomat vardı.

Son çeyrek asırda ise; İngiltere’de Margaret Thatcher, Tony Blair, Fransa’daFrançois Mitterand, Almanya’da Gerhard Schröder vardı.

Ama son yıllarda Avrupa ülkeleri ve dolayısıyla AB büyük bir liderlik sorunu yaşıyor. AB’nin lokomotifi olan Almanya, İngiltere ve Fransa “karizmatik devlet adamı kıtlığı” yaşıyor. Bu ise bütün Avrupa’yı derinden etkiliyor.

Lider eksikliği ve buna bağlı ortaya çıkan kötü yönetim AB’de ekonomik sıkıntılara, gelir adaletsizliklerine, siyasi karmaşıklığa ve ciddi yönetsel boşluklara sebebiyet vermektedir.

Silvio Berlusconi’ye bile rahmet okutacak bir lider acziyeti ve boşluğu oluşmuş haldedir. Bu  ise “kötü yönetişimi” getirmekte, bunun sonunda da marjinal ve uç eğilimler güç kazanmaktadır.

ABD’de Trump’un Başkan’lığı kazanması sonrası Avrupa ülkelerinde  yapılacak seçimlerde aşırı sağın, faşizan eğilimlerin  beklenilmedik sonuçlar alması muhtemeldir.

Çünkü Avrupa devletleri yönetim açısından aciz ve çaresiz şekilde “otomatik pilotaja” bağlanmış uçak gibi kendi kendine yönetilmektedir. Düşünün Fransa Sarkozy gibi bir adamı yeniden devlet başkası seçmeyi düşünecek kadar çarnaçar hale gelmiş bulunmaktadır.

Tüm bu soruna rağmen Avrupa Birliği ne yapıyor…?

Kendi içlerindeki sorunu görüp, doğru tesbitlerde bulunup çareler üretmek yerine, Türkiye üzerinden sorunu unutturma, yok sayma ve kamuflaj peşinde adımlar atıyor.

Bakıyoruz AB Dışişleri bakanları Türkiye gündemli acil toplanıyor. Türkiye’deki insan hakları ve özgürlükleri konuşmak için….

AB liderleri toplanıyor Türkiye konulu…

AB parlamentosu Türkiye’de terör yapıcıları ve onların siyasi uzantılarını misafir ediyor.

2015’in ikinci yarısında AB Dönem başkanlığını Lüksemburg yapıyor ve 600 bin nüfuslu bu ülkenin başkanı Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor. Şuanda 5 milyon nüfuslu Slovakya AB’ye dönem başkanlığı yapıyor ve 1 Ocak 2017’den sonra ise altı ay 500 bin nüfuslu Malta başkanlığı yürütecek.

Kati Piri denen 37 yaşında, kendini Bayan Talleyrand, diplomasi ve insan hakları kompedanı sanan, Terör ve terörist siyasilere kol  kanat germeyi maharet addeden ukala birisi AB’nin Türkiye Raportörü oluyor ve  hazırladığı raporlarla 80 milyonluk Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor.

Federica Mogherini, Avrupa parlamentosu Başkanı Alman Martin Shultz verdikleri beyanatlarla Türkiye üzerinden prim yapmaya ve rüşt ispatı yapmaya çalışıyorlar.

Birinin kendini “lider” sanmasıyla lider olunmuyor. Türkiye’ye sürekli eleştiri getirmekle, devamlı atarlanmakla, “görüşmeleri durduralım, askıya alalım, şöyle edelim böyle edelim, Türkiye’deki gelişmelerden kaygılıyız, idam kararı kırmızı çizgimizdir” vb. gibi laflarla karizmatik lider olamazsınız. Bunları sürekli dile getirmek sizi AB veya kendi ülkelerinizde lider yapmaz.

AB yetkilileri bu tür söylem ve eylemlerle lider olunmayacağını bilmeli ve ülkelerindeki devlet adamı eksikliğinin farkına varmalıdırlar. Aksi takdirde öyle kişiler çıkacak ki; Hitler’e, Musollini’ye, Berlisconi’ye rahmet okutacaklardır.

AB ve özellikle de bu Birliğin lokomotifi olan Almanya ve Fransa aklını başına almalı ve “kötü yönetişim”den kurtulmanın çaresinin Türkiye’ye saldırmak olmadığını anlamalıdırlar. Kendi içlerindeki eksiklerin izalesini Türkiye aleyhtarlığı ve Terör Örgütlerine destek vererek kamufle etmeyi bırakmalıdırlar.

Şapka düştü kel göründü, Avrupa’nın özgürlük söylemlerinin sadece kendini düşünen bencilliğini kapatmaya artık gücü yetmiyor. Küresel Teröre karşı derken Küresel Terör yapıcısı ve hamisi oldukları ortaya çıktı.

Türkiye’nin artık size ihtiyacı ve müdanası yoktur. Siz önce kendi sorunlarınızı çözmelisiniz. Bir İngiltere’yi bile Birlikte tutamadınız. Onlar bile ayrılma kararını verdi. Türkiye’yi zaten almadınız. Bundan sonra da müzakereleri durdursanız ne önemi var.

AB’nin ve dolayısıyla Avrupa’nın yakın gelecekte ekonomik ve sosyal çöküşünü göreceğiz. Bunun işaret fişekleri atılmaya başladı. Hele de;  bu kritik süreçte yaşanılan “lider, devlet adamı kıtlığı” bu sıkıntıyı ve çöküşü hızlandıracaktır.

Önümüzdeki yıllar Avrupa için çok ciddi kırılmalar, sıkıntılar ve karmaşaya hamiledir.

Bekleyip göreceğiz…

The post Avrupa’da lider kıtlığı ve yönetim’sizlik.. first appeared on Hatay Haber, Hatay Haberleri.]]>
https://www.hatayinnabzi.com/avrupada-lider-kitligi-ve-yonetimsizlik-okur-kosesi/feed/ 0